39. Bölüm

1.2K 94 14
                                    

Medya: Çakır.

Hayatım boyunca korktuğum tek şey gök gürültüsüydü.

Yetimhanede kaldığım günlerde fırtınalı gecelerde her zaman yorganı üzerime çekerdim.

Dışardaki öldürücü soğuk ve şiddetli yağmur şimdiden korkuyu iliklerime kadar işletmişti.

Soğuktan ve korkudan titreyen ellerim önümdeki çay bardağını doldurmaya çalışırken bir kaç tanıdık adım sesi duydum.

Bakışlarım adım sesinin sahibine dönerken Çakır çatık kaşları ile bana bakıyordu.

Yanıma geldiğinde hiçbir şey demeden elini üzerimdeki kazağa attı ve inceliğine baktı.

Hemen ardından çatık sarı kaşları altındaki mavi gözleri bana dönerken "Bu niye bu kadar ince?" Diye sordu sert sesiyle.

Her zaman bana karşı kibar, saygılı ve nazik konuşmaya çalışırdı. Gözlerimin içine bakarken gözleri ışıldar, ses tonunu normalden biraz daha incelterek konuşmaya çaldırdı.

Bunu anlamamda etkili olan sebepler vardı. Bunlardan biri Max ile her gün olası bir saldırıya karşı hazırlık olsun diye antrenman yapmasıydı.

Karşımda beyefendi ve kibar bir şekilde konuşmaya çalışan adam, antrenman esnasında sert, çatık kaşlı ve disiplinli bir komutan oluyordu.

Max'e bakışları, ona karşı ses tonu ve eğitmek için kullandığı hareketler..

Bunun bir diğeri rüzgar enerjisi ile zar zor çalıştırdığı küçük bir televizyonda onun komutanlık zamanından kalma kasetleri izlemiştik.

Hayır, o zamanları kasete çekecek kadar yaşlı değildi. Sadece yeni teknolojik aletleri sevmediği için eskilerini tercih ederdi.

Bileğimi kavradığı zaman tekrar aynı soruyu aynı sert ifade ile sordu.

"Bu niye bu kadar ince?"

Ben onun mavi gözlerine bakıp tam cevap verecektim ki ani gelen soğuk ile yaprak gibi titredim.

Onun kaşları daha fazla çatılırken bileğimi çekti ve beni kendine bastırdı.

Benimkinin aksine yün olan kahverengi kazağı yanağıma değerken kolunu üzerime sardı.

Bakışlarım ona dönerken giydiği boğazlı kahverengi kazak ve altındaki eşofman ile çok karizmatik duruyordu.

"Yürü."

Aynı ton ile konuştuğu zaman beni kendimden ayırmadan ilerlemeye başladı.

Yatak odasına doğru giderken bakışları saate döndü.

Merdivenleri geçtiğimiz zaman uzun ve soğuk koridora girdik.

Ezbere bildiği yolda ayakları ilerlerken adım sesleri duyuyor ve güven veren, tenime değen sıcak nefesini hissediyordum.

Saniyeler sonra yatak odasına girdiğimiz zaman arkadan kapıyı kapattı ve yatağa doğru ilerledi.

Yatak üzerindeki kalın ve ağır yorganı açtığı zaman beni yavaşça yatırdı.

Yorganı üzerime sıkıca örterken yüzündeki sert ifadeye baktım.

Sinirliydi, çünkü bana her zaman buranın şehir gibi olmadığını ve sıkı bir şekilde giyinmem gerektiğini söylerdi.

Benim üzerimde yoğun bir ilgiden daha çok beni koruma iç güdüsü taşıyordu.

Sadece bedenime ve bana karşı olmayan bu sevdiğini iliklerime kadar hissediyordum.

Aşk buydu işte, onun gözlerinde gördüğüm ve kollarında hissettiğim güvendi.

"Sen gelmeyecek misin?" Diye sorduğum zaman bakışları bana döndü.

Derin bir nefes alması ile "Dolabın atılacak bir kaç çivisi kaldı. Onları da atıp geleceğim." Dedi.

Tam bu anda gelen yüksek ses ile korkuyla titredim.

Yataktan adeta sıçrayacak gibi olurken gözlerim yaşardı. Onun kaşları çatılırken bana doğru hızla bir adım attı.

"Gitme, n'olur? Korkuyorum." Diye hızlı hızlı konuştuğum zaman gözleri gözlerime döndü.

Gözlerimin içine bakarken yüzündeki sert ifade yavaş yavaş kayboldu. Evet, artık birbirimizin gözlerinin içine bakarak ne düşündüğümüzü, ne hissettiğimizi anlıyorduk.

"Sen.. gök gürültülüsünden korkuyor musun?" Diye şaşırarak ve biraz tatlı bir şekilde sorduğu soruya karşın alt dudağımı ısırıdım.

"Evet." Dediğim zaman yerinde doğruldu.

"Gitme." Dediğim "Gitmeyeceğim." Dedi anında.

"Dolap senden önemli değil, o bir kaç çivi yarında çakılır." Dediği zaman yorganı açtı ve yatağın içine girdi.

Yatak biraz çöküp, eski yayları gıcırdarken yorganı üzerimize çekti.

Hemen ardından bakışları benim üzerime giderken yorganın altında tam girip girmediğimi kontrol etti ve yerine sindi.

Kalp atışlarım hızlanırken bakışlarım çevreme döndü.

Yoğun yağmur sesi ve soğuk etkisi, ay ışığı ile aydınlanan bir oda ve burnumda Çakır'ın tanıdık kokusu..

Bacaklarım kasılırken bakışlarım en son onda döndü.

Onun bana baktığını gördüğüm anda dudaklarımı birbirine bastırdım.

Mavi gözleri ile gözlerimin içine bakarken "Çok tatlı ve yakışlıklısın." Dedi birden.

Bana doğru yaklaşırken yutkundum. Mavi gözleri saf saf gözlerimin içine bakarken "Sana kızamıyorum bile." Dedi düşünceli bir tonla.

"O kadar tatlı, o kadar temiz duruyorsun ki tıpkı bir melek gibi." Dedi hayran bir tonla.

"Bana cenneti iliklerime kadar yaşatan ve sahip olabileceğim en güzel türden bir melek."

Bütün içim adeta erirken, ruhum heyecan ve aşkla titredi.

"İyi seni tanımışım, iyi ki benim olmuşsun." Dediği anda ikinci bir yüksek sesi duymam ile ortamdan tamamen uzaklaşarak korkuyla irkildim.

O beni kendine çekip sarıp sarmalarken kokumu da içine çekti.

"Korkma.." Dediği zaman sesi kulaklarıma doldu, sıcaklığı iliklerime işledi.

Beni daha fazla sarıp sarmalarken yapılı vücudununun bütün uzuvlarını hissedebiliyordum.

Ama hissettiklerim arasında en özel olan şey iki göğsünü arasında heyecanla atan kalbiydi.

Benim için heyecan ile atması, bütün vücudunu zevk ve aşkla kasması ruhumu aşkla dolduruyordu.

"Seni çok seviyorum." Dedim içimdeki tüm bu düşüncelerle.

Sesim aşkla titredi ve soğuk odanın içinde yankılandı.

Bedeni heyecanla kasılırken beni daha fazla sardı. Burnuma dolan kokusu ve sıcaklığı ile tamamen mayışmıştım şimdi.

"Bende seni çok seviyorum, çok." Dedi mayışmış ses tonu ile.

"Her zerrene, her parçana aşığım." Dedi bütün içindeki aşkla.

Aşktı bu ve gerçekti. Hayatım boyunca sahip olduğum en güzel, en özel ve en paha biçilmez duyguydu.

Ve şimdi bu duygu ile onun kollarında yavaş yavaş kendimi uykuya teslim ettim.

İstilaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin