GİRİŞ /TANITIM

14.7K 355 34
                                    

Selam! Umarım hikayeyi severek okursunuz. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyor olacağım:) Başlangıç Tarihi (08.05.2022)

----

"Düştüğümüz kuyular sandığımız kadar dipsiz değil aslında, tutunmaya çalıştığımız ipler çok kısa..."  

                               - Charles Bkowski - 


-GİRİŞ-

Hani bazı geceler olurdu ya, sadece karanlık çökeceğini zannederdik lakin karanlığın beraberinde getirdikleri şeyler bütün hayatının değişmesine ve seni bir daha hiç ışık göremeyeceğin sonsuz bir karanlığa hapsederdi. İşte aynen öyle bir gece yavaş yavaş göğü kollarının arasına almıştı.

Güneş yerini yavaş yavaş akşamın karanlığına hapsederken, karanlıkla beraber esen serin bir rüzgar ve derin bir sessizlik sarmıştı Midyat'ın sokaklarını. Yıldızlar gökyüzüne kusursuz bir şekilde dizilmiş, akşamın karanlığını güzel bir hale getirmişti. Akşamın sükunetine bulanan Karaaslan konağı sabahları canlı ve güzelken, geceleri tamamen sessizliğe bürünüp kasvetli bir hâl alırdı.

Rüzgar'ın ıslık sesleri konağın kasvetli duvarlarında yankılanırken, genç adam odaya girip hızla çarptı kapısını. Bütün günün yorgunluğu üzerindeydi lakin görünüşünden ve sert duruşundan hiçbir şey kaybetmemişti. Ağır adımlarla odanın köşesine doğru ilerleyip, orada bulunan tek kişilik deri koltuğa bıraktı kendini. Kafasını koltuğun başına yaslayıp kollarını koltuğun iki yanına koydu.

Sert ve içinde hiçbir duygu barındırmayan etkileyici siyah bakışlarını tavana dikmiş, kafasındaki bulanıklığı gidermeye çalışıyordu. Sinirliydi, bu her halinden belli oluyordu. Masum bir insanın daha onun hayatının çıkmaz sokaklarına düşüp yanması, genç adamın korkusuz yüreğine büyük bir öfke salıyordu.

Vücuduna yayılan bu derin öfkenin etkisiyle derin bir nefes aldı lakin bu derin soluk onun öfkesini soğutmaya yetmemişti. Sakinleşmeyi umarak usulca yumdu gözlerini lakin babasının dün geceki tavrı tüm netliğiyle gözlerinin önüne geldiğinde sinirle araladı gözlerini. Issız ve derin bakışları tekrar tavana kayarken kapı usulca aralandı. Genç adam kapı sesini duyduğunda kafasını kaldırıp kapıya taraf baktı.

Gelen ablasıydı. Kadın çekingen bir tavırla içeri girip kapıyı örtüğünde, genç adam dirseklerini dizine yaslayıp kafasını ellerinin arasına aldı.

"Aras, iyimisin? Dünde eve gelmedin, birşeymi oldu?"
Kadın çekine çekine bunu sorduğunda Aras kafasını kaldırıp sert gözlerle ablasına baktı. Sorusunu cevapsız bırakmıştı. Sert tavrından bir an bile ödün vermiyordu lakin ablası korkarakta olsa konuşmaya devam etti.

"Aras!"
Kadın bunu söylediğinde genç adam ciddi ve sert bir tavırla dudaklarını araladı.

"Hasan bey böyle yapmaya devam ettiği sürece benden iyi olmamı beklemeyin!"
Sinirliydi ve bu siniri cümlelerine yansıyordu. Öyle ki sinirli olduğu zaman babasından ismiyle bahsederdi. Sert ve sinirli konuşuyordu. Siniri, kusursuz suratına yerleşerek onu daha da çekici hale getiriyordu.

Kadın şaşırmış bir tavırla genç adamın siyah gözlerine dikti gözlerini.

"Ne oldu yine?"
Kadının bu sorusuyla Aras derin bir of çekti. Sinirli surat ifadesi bir an bile değişmemişti.

"Babam sence neden İstanbul'a gitti?"
Sert bir ses tonuyla bunu sorduğunda ablası kafasını hafifçe yana eğdi.

"İstanbul'da bir şirkete ortak olacakmış bildiğim kadarıyla..."
Kadın bunu dediğinde Aras sinirle güldü. Bu gülüş bile ona çok yakışıyordu.

"Batmakta olan bir şirkete ortak olmaya gitti!"
Ablasının sözünü keserek söylediği bu cümleden sonra ablası anlamamış bir şekilde kaşlarını kaldırdı.

"Ne?"
Aras sinirle kafasını sallayıp konuşmasına devam etti.

"Bu adamın 20 yaşında bir kızı da var!"
Aras bunu söylediğinde ablasının gözleri faltaşı gibi açıldı.

"Yoksa?"
Kadının bu cevabıyla aras öfkeyle ayağa kalktı ve odanın içinde dolaşmaya başladı.

"Kim batmakta olan bir şirkete ortak olur ki?"
Arasın bu çıkışıyla kadının suratı endişeli bir hal aldı. Aras odanın içinde öfkeyle volta atarken dünden beri kafasını kemiren bu düşüncelerini dile getirmesi içinde sönmek bilmeyen öfke ateşini daha da azdırmıştı.

Kadın kardeşinin bu sinirinden ötürü biraz çekiniyordu lakin çekinerekte olsa ağzından dökülen cümlelere hakim olamadı.

"Babam'ın neden böyle yaptığını biliyorsun, Dicle ile aranızda birşey olmasını engellemek istiyor!"
Aras bunu duyduğunda bir an duraksadı. Yüzündeki ifade hiç değişmemişti lakin ablasının söylediği şey onu şaşırtmıştı.

"Ne yani? Dicle ile aramda birşey olmasın diye başka bir kızın hayatını karartacak öylemi?"
İçindeki öfke sesine yansırken ablası bu soruya verecek bir cevap bulamayıp kafasını öne eğdi. Oda biliyordu, yeni bir can daha bu konağın acılarından ve ızdıraplarından nasibini alacaktı ama kardeşini de bir o kadar iyi tanıyordu.

O Aras Karaaslan'dı, bu zamana kadar hiç kimseye boyun eğmemiş, hiç kimsenin esareti altına girmemiş güçlü bir adamdı.
Aras ağır adımlarla ilerleyip tekrar koltuğa oturdu. Kafasındaki tek şey bu fikrinde yanılmak istemesiydi. Aslında bu onun için bir sorun değildi, o sırf babası istedi diye birşey yapmazdı. Sadece babasının bitmek bilmeyen inadı yüzünden bir kızın hayatının mahvolması düşüncesi vücuduna alışık olmadığı bir his yayıyordu.

Hayatı boyunca yaşadıkları onu acımasız olmaya zorlamıştı, ama bu masum biri için asla geçerli olamazdı onun için. Güçlü bünyesi bu bitmek bilmeyen arsız düşüncelerle boğuşurken imalı bir şekilde ablasına baktı. Dudakları hafifçe aralandı ve o etkileyici sert sesi duyuldu.

"Madem Hasan bey böyle istiyor, ona istediğini vereceğim o zaman!"

                              

NİGÂHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin