-12-

478 42 13
                                    

- Hadi bakalım Retropolis!! Herkesin eğlendiğini görmek istiyorum!

Dj plağını döndürdü ve başka bir parça çalmaya başladı. Ortamdaki coşku görülmeye değerdi. Kimin düzenlediği belli değildi ama partinin eğlenceli olduğu belliydi. Özellikle Retropolis çetesinin eğleniyor olduğunu görmek gelenleri heyecanlandırıyordu. Yani hemen hemen bütün Retropolis çetesinin... Bibi henüz ortalıkta yoktu. Arkadaşlarına önden gitmelerini, kendisinin sonradan onlara katılacağını söylemesi üzerinden tam bir saat geçmişti.

Crow "Nerede kaldı bu kız?!" diye düşünerek - ve ayrıca hayranlarının ilgisini karşılıksız bırakmamak için değişik figürler yaparak- tanıdıklarla konuşan Bull'un yanına gitti:
- Halen gelmedi. Gidip bakıcam.

Bull onu yakasından tutup durdurdu:
- Şu kızı bir defa da olsa rahat bırakır mısın? Zaten sana sinirli. Seni dinleyeceğini mi düşünüyorsun?

Crow biraz zorlamayla yakasını Bull'un elinden kurtardı:
- Çağıracağım demedim. Sadece iyi olduğundan emin olmak istiyorum.
- Buraya geri geldiğinde gözünde bir sopa izi olmasın yeter.
- Tamam.

Sonra yakasını ve saçlarını düzelterek salondan çıktı. Aklında bir yığın düşünceyle yürümeye başladı.

Gece bile olsa gökyüzündeki her şeyi net görebilen bu yeşil gözlü çocuğun gözüne hızla geçen bir roket takıldı. Bu roketi tıpkı hızla takımdaki başka bir oyuncuya giden beyzbol topuna benzetti. Bibi... Neden kendisine bu kadar sinirlenmişti ki? Crow her hafta birçok kişiyle kavga ediyordu. Bu kişinin ikiz kardeşi olduğunu nereden bilebilirdi? Belki de Bibi ailesi konusunda fazla hassastı ve bunu öğrenince kızmıştı. Şimdi de onunla konuşmak istemiyordu. Ailesi... Crow ve Bull da onun ailesi değil miydi? Daha doğrusu, Crow onun için hiçbir şey ifade etmiyor muydu? Onun için sadece başını belaya sokan serserinin biri miydi? Gözünde hiçbir değeri yok muydu?

Bir anda başını tuttu ve saçlarını koparırcasına çekti. Bunları düşünmek hep böyle şeyler yapmasına sebep oluyordu. Sinirini bir taşa var gücüyle vurarak çıkarmaya karar verdi. Önündeki çakıl taşına bir tekme savurdu. Taştan son anda kaçan adam Crow'a laf etmeye başladı ama bu Crow'un umrunda bile değildi. Sinirliydi ve hiçbir şeyi düzgün düşünemiyordu.

Ara sokağa girdi ve küçük bir binanın terasına çıkıp etrafa baktı. Gözlerini kıstı ve derin bir nefes aldı. Aklında sadece tek bir düşünce kalmıştı. Bibi için değerli olduğunu hissetmek adına ne yapmalıydı?

O anda önünden bir gölge hızla geçip gitti. Crow bu ani şeyin ne olduğunu anlamak için arkasını döndü ve hareket eden bir şeyler görmeye çalıştı. Bunu yaparken aynı gölgeyi karşı binada gördü. Bu bir insan gölgesiydi! Gölgenin arkasında süzülen uzun iki ipten bunun kim olduğunu anladı. İlk gördüğü zaman sert bir kavgaya bulaştığı Edgar tekrardan Retropolis'teydi. Peki gecenin bu saatinde ne yapıyordu? Acaba Retropolis'te yaşıyordu da Crow'un haberi mi yoktu?

Cevabını merak ettiği birçok soru vardı ama en azından bir şeyi biliyordu. Bibi'nin, Edgar'ın nerede olduğunu merak ettiğini. Eğer Edgar'a yetişip onu Bibi'ye götürebilirse belki Bibi'nin ona karşı huyları biraz daha yumuşardı. Yetişmek için tüm hızıyla koşmaya başladı.

Binaların arasından geçen gölgeyi gözü hemen tekrar yakaladı. Hiç durmadan takip etti. Bu denli keskin bir görüşü olduğu için ilk defa sevinmişti.

- Hey!! Bekle!! Dur!!

Gölge bir anda kaybolunca son gördüğü yerde durdu ve etrafa baktı. "Nerede bu?" diye düşünürken bir anda önünde beliren Edgar'ı görünce bir adım geri çekildi.

- Neden beni takip ediyorsun? Yine cam kırmak istiyorsun sanırım.
- Bana lazımsın.
- Ben senin işlerine alet değilim. Rüyanda görürsün.

Arkasını dönüp gidecekken Crow'un "Kardeşin." demesiyle durdu.

- Nerede o?
- Onun yanına gidiyordum. Kız kardeşini biraz da olsa özlemişsen benimle gel.

Sonra arkasına bakmadan binadan aşağı süzülmeye başladı. Edgar'ın ona kolayca ayak uydurabileceğini biliyordu. Kendisini bir defa da olsa yenen biri -bunu bilmekten nefret ediyordu- herhalde kolayca o binadan aşağı inebilir ve takip edebilirdi. Yine de yere inince gelmiş mi diye baktı. Edgar ona "Neden durdun?" der gibi bakınca devam etti. Bibi'nin kullanabileceği tüm yolları biliyordu bu yüzden hemen oraya yöneldi. Aslında Bibi'nin nerede olduğunu o da bilmiyordu, sadece tahmin ediyordu. Partiye eninde sonunda geleceğini biliyordu. Belki onunla yolda karşılaşırlardı. Crow'un umduğu buydu.

Sessiz sedasız yürürken Crow aniden kendini arkadan itilmiş ve yan binanın duvarına yapıştırılmış halde buldu. Edgar'dı bunu yapan. Konuşmasın diye bir elini Crow'un ağzına bastırdı, diğer eliyle de "Sessiz ol" işareti yaptı.

Birkaç saniye sonra arkasına saklandıkları duvarın yanından bir adam geçti. Görünmemek için dönüp ona bakmadılar, sadece gölgesinden bayağı iri yarı biri olduğunu düşündüler.

Gittiğinden emin olunca etraflarını kontrol ederek duvarın arkasından çıktılar. Girdikleri yer bir çukur gibiydi, harektsizlik ve sıkışmaktan uyuşmuşlardı. Crow "Umarım buna değer." diye düşünerek sordu:
- Adamı tanıyor musun?

Edgar derin bir nefes alıp verdi:
- Evet. Ama hiç tanımamış olmayı isterdim.
- Sanırım birbirinizden pek hoşlanmıyorsunuz.

Edgar tekrardan etrafına bakınma ihtiyacı duydu, sonra fısıldayarak konuştu:
- Adam katil.
- Bu muydu? Ben de-
- Ne demek "Bu muydu"?! Sen onun ne yaptığını bilmiyorsun bile!
- Sanırım sen biliyorsun.
-...

Daha fazla konuşamadı, sanki bir şey onu engelliyor gibiydi. Zaten asık olan yüzü daha da asılmıştı.

Crow üzerine gitmemeye karar verdi. Bu adamın ona bir şekilde zarar verdiği belliydi. Sadece nasıl olduğunu söylemek istemiyordu. Aklındaki şey olabilir miydi? Moral bozucu olup onu yanından kaçırmamak için sormamaya karar verdi. Arkasını döndü ve yürümeye devam etti:
- Her neyse, gidelim.

Parti yerine yaklaştıkları zaman Crow'un umduğu gibi oldu ve Bibi'yi kapıda gördüler. Crow onu durdurmak için önden koştu:
- Bibi! Beni bekle!

Bibi onu duyup durdu. Arkasını döndü:
- Ne var be? Konuşmak istemediğimi söylemiştim.
- Bu konu hakkında konuşmak isteyeceksin.

Onlara yetişen Edgar'ı gösterdi ona:
- Sana seni görmek isteyen birini getirdim.

Sonra içeri geçerek ikisini başbaşa bıraktı.

İki kardeş birbirlerini tam on sene sonra ilk kez yüz yüze görüyorlardı. Birkaç saniye öylece birbirlerine baktılar. Konuşmak ikisinin de aklına gelmedi.

Hareketsizliği bozan Bibi oldu, bir adım kardeşine yaklaştı, atkısının yüzünü kapatan ucunu tuttu ve yüzünü daha iyi görebilmek için hafifçe aşağı çekti. İnanamıyordu ama gerçekti, karşısındaki gerçekten kardeşiydi. Gözlerinin dolmaya başladığını hissetti. Hızlı bir hareketle başını Edgar'ın omzuna dayadı ve kendi kollarıyla onunkileri sardı:
- Kardeşim!!

Gözyaşı dökmek onun için bebeklere göreydi ama bir şekilde gözyaşlarına engel olamıyordu. Bu defa üzgün değildi ama, mutlu olduğu için ağlıyordu. Belki de bir daha asla görüşemeyeceğini düşündüğü kardeşini sonunda bulmuştu.

En son birbirlerini gördükleri gece aklına geliverdi, bir anda geri çekildi. Bir eliyle diğer kolunu tuttu ve yere baktı:
- Sen haklıydın. Dışarısı gerçekten tehlikeliydi. O zaman söylediklerim çok mantıksızdı. Biliyorum, ben sadece-

Edgar, Bibi'nin omuzlarını kavradı. Bu hareketi beklemeyen Bibi başını yukarı kaldırdı ve kardeşine baktı.

"Henüz çocuktuk." dedi Edgar. "O yüzden şimdi o geceyi boşver. Neler yaşadığını daha sonra da anlatabilirsin. Şu an sadece seninle vakit geçirmek istiyorum."

Bibi gözlerini sildi, gülümsedi:
- O zaman haydi gel. Buradaki partiler biraz fazla gürültü olabilir ama bence üstesinden gelebilirsin...

Yalnız Değil  (Brawl Stars) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin