30. Bölüm

66 4 11
                                    

valla daha once kitap denemesi yaptigimda hic sarmamisti ama sanirim su an bol karakter oldugundan hepsine bi seyler uyduruyorum iyi guzel

Otele vardığımızda Poyraz'ın tuttuğu odaya geçtik. Bir çantada pijama ve diş fırçası getirmiştim, onları çıkardım ve makyaj masasının üstüne koydum.

Oda oldukça güzeldi. Çoğu oteldeki gibi beyaz ağırlıklı bir odaydı. Odanın en ortasında çift kişilik bir yatak, tam karşısında büyük bir televizyon, iki tarafında gece lambaları, ahşap bir makyaj masası ve oldukça da geniş bir balkon. Cidden güzeldi.

Poyraz tuvaletten çıktıktan sonra yanıma geldi ve yatağa oturdu. Ellerimden tutup beni kendisine çektiğinde gülümsedim.

"Seni çok seviyorum." Aynı anda dediğimiz için istemsiz bir şekilde güldüm. Bir süre gülüşümü izledikten sonra beni çekip dizlerine oturttu.

"Benim minik bebeğim... Nasıl özledim seni bir bilsen."dedi başımı göğsüne yatırıp sıkıca sarılırken. Bir eli de bacağımdaydı.

"Ben de seni özledim."dedim ve gömleğinin açık düğmesinden gözüken tenini öptüm. Çenemden tutup başımı kaldırdı ve dudaklarımızı birleştirdi.

Hızla beni ayağa kaldırdığında ne olduğunu algılayamadan bir bacağımı ona doğru attım. Diğer bacağımı da kendisine çekti ve ani bir hareketle beni kucaklayıp makyaj masasına oturttu.

"Seni cidden çok seviyorum."derken saçlarımı omzumdan itleyip boynumu açtı ve güzel, ıslak öpücükler bıraktı. Benimse tek yapabildiğim saçlarını çekiştirip ellerimi vücudunda gezdirmekti.

"Mina?"dedi yüzünü boynumdan çekerken.

"Efendim?" Bir süre durdu.

"İstemiyorsan sadece uyuyabiliriz. Ya da sohbet ederiz, sarılırız. Bana cidden fark etm-" Dudaklarımı sertçe bastırdım dudaklarına.

"Sen cidden çok geveze oldun."dedim kısa bir süreliğine ayrılıp. Tekrar dudaklarımızı buluşturduğumda bedenlerimizi birbirine birleştirip beni masadan indirdi ve duvara yasladı.

Elbisemin kollarındaki fiyonkları açtığı sırada telefonum çalmıştı.

"Sikerim."diye homurdanarak telefonumu bana verdiğinde kim olduğuna bakmadan sessize aldım ve komidine resmen fırlattım.

Omzumdaki ipleri açtıktan sonra elbisemi nazikçe indirdi ve her hareketinde bedenime öpücükler kondurmayı da bırakmadı. Elbise ayaklarıma kadar geldiğinde ayaklarımı hafifçe çekip almasına izin verdim. Elbiseyi rastgele fırlattı.

Boynuma geri dönmüştü ki ondan uzaklaşıp tişörtünü çıkardım. Dudaklarımız ayrı kalamazken ellerim kemerinde oyalanıyordu.

"Kemere kilit mi taktın Poyraz?"dedim nefes nefese sırıtırken. Dudaklarını yalayarak gülümsedi ve kemeri açıp fırlattı. Dudaklarımı tekrar dudaklarına bastırırken düğmesini ve fermuarını da açmayı başarmıştım. İzmir'e gelmeden önce de bir kere olmuştu bu ama şu anın heyecanı çok farklıydı.

Tıpkı onun az önce yaptığı gibi çenesinden boynuna, boynundan göğsüne öpücükler bırakırken pantalonunu çıkardım. Bir süre durduk ve nefeslendik.

Fakat çok sürmeden beni hafif bir hamleyle kucağına aldı ve sırtımı sertçe duvara yasladı. Bir eli belimde gezerken diğer eli bacağımdaydı.

Boynumda hissettiğim diliyle inlememi daha fazla tutamadım ve saçlarını çekiştirdim. Sanırım onun da sabrı buraya kadardı ki beni resmen yatağa fırlattı.

valla bu sahneyi tam burda kesiyorum cok utandim kuzenim okuyo lan bunlari

Açelya'dan:

Otobüsten indiğimizde kendimi ölecek gibi hissediyordum. 8 saat otobüs yolculuğu da neydi?

"Yavrum lütfen düşüp kalma."diye yalvardı Boran elinde bavullarımızla.

"Ya Boran n'olur hemen taksiye binelim."diye mızmızlandığımda alnımı öpmüştü.

"Çağırdım işte aşkım."dedi ve saçlarımı okşadı.

"İyi misin sen?"dedi ilgiyle.

"Uzun yolculuklar çok iyi gelmiyor. Önemli bir sorun yok." Beni onayladığı sırada taksimiz gelmişti. Bavulları yerleştirip arka koltuğa geçtik.

"İstersen haber vermeden önce direkt yazlığa geçelim. Birazcık kendine gel." Başımla onayladım. Buna ihtiyacım vardı.

15-20 dakika sonra yazlığa geldiğimizde Boran kapıyı açıp bavulları bir yere koyduğu gibi beni kucağına almıştı.

"Gel bakalım küçük bebek. Seni yatıralım. Daha iyi misin bakalım sen?"dedi bir odaya doğru geçerken. Hafif bir tebessümle başımı göğsüne yasladım.

"İyi ki varsın..."diye mırıldandıktan bir süre sonra gözlerimi yumup uykuya dalmıştım.

*****

Ertesi gün Açelyaların dün akşama doğru buraya geldiklerini öğrenerek uyanmıştık. Açelya kendini iyi hissetmediğinden dinlenmişlerdi sanırım.

Otelden çıktığımızda taksiyle yazlığa gidiyorduk. Herkesi toplayıp kalabalık bir şekilde yemek yiyecektik bu akşam. Annemden güzel tarifler almıştım.

Ayrıca Açelya'yı da görmem lazımdı. Kim bilir yavruma ne kötü gelmişti yol yorgunluğu...

Yazlığa vardığımızda Boran açmıştı kapıyı. Sarılıp selamlaştıktan sonra Açelya'nın yanına geçmiştim. Elleriyle alnına baskı yapıyorken gözlerini yummuştu.

"Canım?"dedim ve yatağın kenarına oturdum.

"Ah, Boran niye beni kaldırmadı?"diyerek doğruldu yatakta.

"Neyin var senin?"dedim ve elimin tersini alnına koyarak ateşini ölçtüm.

"Bilmiyorum, uzun yol biraz çarpıyor." Başımla onayladım. Ateşi falan yoktu. Sadece halsizlik olmalıydı.

"Bitki çayı ister misin?" Gülerek yataktan kalktı.

"Bu sıcakta mı?" Gülümsediğim sırada bakışları bana döndü.

"Ne de güzel olmuşsun sen..."dedi ve sarıldı.

"Sen de hayatım, sen de."

Beraber mutfağa geçtiğimizde Poyraz kaşları çatık bir şekilde Boran'a bir şeyler anlatırken Boran hayretle onu dinliyordu.

"Hayırdır beyler?"dedim keyifli bir sesle. Kollarımı birleştirdiğimde Poyraz gülümseyerek bana baktı.

"Bir şey yok civciv. Maç konuşuyorduk."dedi ve bana öpücük attı. Baya inandırıcı cidden.

Buzdolabını açıp tavuğu çıkardım. Tavuk pilav... Missss...

Ben bir şeyler hazırlarken Boran salata yapıyor, Açelya salonda dinleniyor, Poyraz ise sofrayı kuruyordu.

"Valla yenge harika salata yaparım he..."dedi Boran sırıtarak.

"Görünüşün İstanbul beyefendisi, dili kullanma şeklin keko."diye dalga geçtiğimde yüzünü buruşturup bana dil çıkardı.

"Totomun kenarı! Sen nesin be Türkçe öğretmeni misin?" Gülerek başımı iki yana salladım.

"Fransızca canım."dediğimde o da gülmüştü.

"Salaksın ya cidden." Gözlerimi devirdim.

"Sen nolacaksın be? Olsan olsan kaldırım mühendisi olursun..." Tekrardan güldü.

"Allah korusun be yavrum. Mimarlık gibi hedeflerim var benim." Kıkırdadım. Salatayı güzel bir tabağa yerleştirdikten sonra gidip salondaki sofraya bıraktı.

Kapı çalmıştı. İlk misafirlerimiz Deniz, Yeliz ve Ahu'ydu.

profiterol Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin