Kurşuni renkteki göklerden dışarı ışık demetleri süzülürken Kabil sanki cennetten bir köşk, genç kadın ise en değerli mücevheriydi. Tepeden tırnağa ince bir zarafetle kuşanmıştı. Sırtında koyu yeşil ipekten sırmalı bir kaftan vardı. Yemen işi kıyafetin etekleri yerlere uzanırken kolları altın yaldızlı iplerle işlenmişti. Sol elinin parmağındaki firuze taşlı yüzük vakur duruşlu yeni sahibinin parmağında ışıldıyordu.
Gözlerine üşüşen yıldızlar bir yanıp bir söndüler. Kar misali beyaz başörtüsü ve bembeyaz peçesiyle gönlünün köşkünde usulca ilerledi. Çağlar ötesinden seslendiği misafiri nihayet gelebilmişti. Koyu kestane rengi saçları, insanı ilk görüşte derinliğine hapseden ela gözleriyle ayın on dördü gibi parlak, sırlı alemler kadar berraktı.
Mekanlar değişti bir an, çağlar birbiri üstüne devrilirken zamanın kum saati kırıldı kumlar dört bir yana saçıldı. Gönlü mahşer yerine dönmüştü. Gözden kalbe uzanan sırat köprüsü üzerinde yalınayak yürüyordu şimdi. Genç adamı bilinmezliğin ötelediği bir zaman diliminden tanıyordu. İntikam yeminlerinin unutulduğu bambaşka bir zaman diliminden.
Ona doğru bir adım attı, çıplak ayakları güneşin ısıttığı çimlerin üzerinde yanıyordu. Bir arınma süreciydi ki bu tatmadığı duyguların sağanağında ıslanıyordu. Züleyha'yı anlıyor, Yusuf'una kavuşan o narin kalbin kat kat düğümlenişini aynı Gök kubbenin altında hissediyordu sanki.
Genç adam başını çevirip arkasındaki saf beyaz ışığa bakınca, alt dudağını dişledi. Gitmesi gerektiğini biliyordu. Sonların engin sınırsızlığına bürünüyordu.
"Gitme," diye fısıldadı gidenin kendi olduğunu bilmeden.
"Gitme ey gerdanlığı inci ve mercan olan. Ölümlü vakitlerde hayatıma can olan. Masiva denizinde kalanların feneri. Ayrılığı intihar, aşkı imtihan olan."
Toprağında soluklandığı şehir ince bir tülün altında uyanıyordu. Her ne olursa olsun hangi kabileye, hangi dine, hangi çağa ait olursa olsun gönlüne atılan kemendin sahibi karşısındaydı.
Çevresini sarmış Hindikuş dağları tüm heybetiyle alevlerle kaplıydı. Kıpkırmızı tepeleri hafızasının derinliklerine nakış misali işlerken içi burkuldu. Mavi taşlı yüzüğü kan rengini alırken bir vedanın eşiğinde olduğunu biliyordu. Oysa dinlemek istediği nice hikayeler, efsaneler, hakikatler vardı. Sajjad Rahimi iyi bir rehberdi pekala anlatabilirdi ona İbrahim'e ateşi gül bahçesi eyleyen yüceliği, Mısır azizesini, Ashton'u Ahmed eyleyen o sırrı dili döndüğünce anlatabilirdi.
Aşikare yanaşan ölümün ürkekliği içindeydi. Bir sır alemindeydi. Yüzündeki peçeye uzanan eller silikleşiyor anıları birbirinin üzerine devriliyordu. Çenesi Gamzeli'nin gür sesi "Gönlüme cemre düştü," diyordu "Sanki bahar geliyor."
Titrek kirpiklerinden bir damla yaş düştü. Kan koyu yeşil kaftanına yayılıyordu. Ne zaman yaralanmıştı? Kaftanı nasıl siyah bir feraceye dönüşmüştü? Hatırlıyordu, elindeki yüzüğün sahibini ararken abisini bulmuştu .Sonrasında dehşet verici bir gürültü kopmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚
RomanceDudakları dudaklarına değdiği an hayat boyunca beklediği anın bu olduğuna karar verdi.Vücudu alev alev yanıyordu ve içindeki alevin kıvılcım misali adamı da kavurduğunu görebiliyordu.Kollarını boynuna dolayarak inledi.Ona dokunmak dışarıdaki soğuk h...