Omzunun gerisinden içinde bulunduğu odaya şüpheli bir bakış attı. Ortamdaki ihaneti göremiyordu; ancak yapışkan bir tutkal gibi cildine mühürlendiğini hissedebiliyordu.Gözlerini açıp kapadı her şey tepetaklak olurken zihnindeki duman, maksatlı sessizliği dağıtıyordu.
Babasını yaşarken gördüğü o son günde, yağmurun bir perde gibi camdan aşağı akışını izliyordu.Gözünün önündeki bulutlar kanla çizilmiş bulanık bir leke meydana getiriyordu.
Adamın kolları ve ayakları bembeyaz fayanslarla döşeli odanın ortasında, tepesinden sarkan lambanın ışığı altında gümüş bir kaşık gibi parıldayan sorgu koltuğuna sımsıkı kayışlarla bağlanmıştı.Suçsuzluk oranını kanıtlayacak tüm belgeler reddedilmişti.Dolayısıyla artık sürpriz bir son dakika gelişmesi beklemek menopoz dönemindeki bir kadının yeniden hamile kalmasını beklemek gibi bir şeydi.
Sol koluna sakinleştirici sarı bir serum takılmıştı.Yeterli miktarda serum kanına karıştıkça hiç şüphesiz helikopterin pervanelerinin gölgesinde topçu ateşi eşliğinde kurumuş dudaklarını ıslatmayı dahası savaş meydanında acı çekmeyi memnuniyetle yeğleyecekti.
Yanı başındaki yalan makinesini anımsatan ufak monitör kalbinin son atışlarını saymasına rağmen oldukça stabildi.
Çelik yeleğinin cebinde mermi taşıyan soğukkanlı bir kadın avcısıydı.Hatta kimine göre seri katil.Dudakları kana susamış, gözleri hançer keskinliğiyle sınanmış kalbi çoktan kararmış karanlık bir günahkar...
Kaderin ördüğü ağlar arşa değiyordu.Belli belirsiz yüzler vardı...Sacramento'da katledilen onlarca kadının aile üyeleri pınarlarında gözyaşı saklayan yürek yangınlarına merhem olacak yegane şeyin hasretiyle kavruluyordu.
Çarmıha gerilmiş ruhunun temsilcisi ona bakıyordu ve yorgun bakışlar adeta bir şeyler anlatıyordu.Sanki odada yalnızca ikisi varmış gibi.Sanki konuşsalar bir faydası olacakmış gibi!
Yaptıklarından pişman mıydı, elinde kalan vicdan kırıntılarında kaç yetimin hakkı vardı?
Derin bir nefes aldı aldığı oksijen bile ciğerlerini yakıyordu.Babası ayrı yaşamaya başladıkları zaman zarfından bu yana genç ve güzel kadınların celladı olmuştu.Muhtemelen hiçbiri umurunda değildi. Tyra'yı ve karnındaki doğmamış kardeşini düşündü. Bilseydi...Yine yapar mıydı?
Gölgesi üzerine düşen kahverengi irislerini yakaladı ve gözlerini kırpmadan ona baktı.Gözlerini ondan almadığı için memnundu.Yeşil gözleri annesinin genlerinden mirastı; ancak saçları babasının gençlik esintilerini taşıyordu ve kan grubu da 0 rh pozitifti. Tüm bunlar sahip oldukları genetik faktörlerden yalnızca birkaçıydı.Tüm o lanet olası kodları silip atmak istedi.
Yetkili biri cinayetleri işleme nedeni hakkında bir şeyler sorduğunda nefretin öteki adı 'kızının adını' sayıklamakla yetindi.Sarı serumun dakika damla sayısı artırıldığında intihar damarlarına nüfuz ederek şimdi çok daha yaşlı görünen adamı bilinçsiz hale getirmeye başlayacaktı ardından solunum kasları felç olacak, ciğerleri adeta kavrulacak son olarak da kalbe yeterli miktarda kan akışı sağlanamayarak katlanılması zor bir ölümün şahidi olacaktı.Tabi tüm bunlar bir ihtimaldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚
RomanceDudakları dudaklarına değdiği an hayat boyunca beklediği anın bu olduğuna karar verdi.Vücudu alev alev yanıyordu ve içindeki alevin kıvılcım misali adamı da kavurduğunu görebiliyordu.Kollarını boynuna dolayarak inledi.Ona dokunmak dışarıdaki soğuk h...