Ruhuna ilmek ilmek işlenen katran karası elbise duygularının ağırlığıyla sökülüyordu.Loş, beyaz parıltı genişlerken hızla ağzını kapadı, nefesini tuttu; ancak ne kadar çabalarsa çabalasın hala nefes alıyor; çatlak damarlı bir duvarın öteki yanında alev alev yanan beyaz renkli iki devasa mumun dizildiği alana bakıyordu. Tanrım, tüm bunlar...
Gerçek miydi yoksa hayal gücü fazla mı mesai yapıyordu?
Belki de çoktan ölmüştü, o kazada karların altında serili çürümeye mahkum bir bedenden ibaretti şimdi.Peki ya düşünceleri onlar da çürümeye mahkum birer tohumdan ibaret değiller miydi?
Nelson Johansen dakikalar evvel onu bağlı olduğu sandalyeden kaldırmış, bacakları kanarcasına özgürlüğü yudumlamıştı; ancak ellerindeki bağı henüz çözmemişti. Duvarları, eskitme taştan yontulmuş, yedi meşaleyle aydınlatılan bir alanın eşiğinde yalnız başına dikiliyordu. Arkasında kimin durduğuna bakmak için geriye döndü:
Koca bir boşluk.
Adam gitmişti, ya da bu da zihninin başka bir oyunuydu.
Az sonra göreceği acıya kendini hazırlayarak ayağını kaldırdı, ellerinin hafifçe titrediğini ve koltuk altlarının terlediğini hissedebiliyordu.Ayakları, altındaki siyah-beyaz karo şeklinde dizayn edilen beton zeminde adeta beyninden bağımsız bir halde sürükleniyordu.
Tünelin bu ucu hapsedildiği alandan oldukça farklıydı: Beyaz. Her yere masumiyetin timsali mat bir beyazlık hakimdi.Tek çıkış ağır zincirlerle bezeli gri metal kapıydı. Pencere yoktu, içerisi aşırı sıcaktı ve hava tıpkı Nelson Johansen'ın ağır parfümü gibi kokuyordu.Beton zeminde bordo boya izlerine benzer kurumuş kan lekeleri uzun süredir yaşanan karmaşanın soyut figürlü bir tablosunu çiziyordu.
Meşalelerin karşı tarafına dizili beyaz rafların üzerinde kalın kapaklı bir dizi eski kitap sıralanmıştı, hem küf hem kanın ağır kokusuyla sarmalanmış gizli bir dünyaya dışarıdan bir göz olarak bakıyordu.
Tanrım, başı dönüyordu ve ruhu bedeninin üzerinde sıcak ekmeğin üzerine sürülen tereyağı gibi kayıyordu. Vücudunun, kendisine yapılan şeylerden dolayı lanet etmesi işten bile değildi.
Kafası karışmıştı; Nelson ona söylediklerini çok soğukkanlı ve asap bozacak kadar tuhaf bir şekilde karşılamış adeta kabullenmişti. Bu da onu hayrete düşürmüştü.
Yirmi sekiz yıllık hayatı boyunca kendi kendine umut etmeyi öğrenmişti, yalnız bırakılmayı da...İşte şimdi de yalnız bırakılmıştı. Yalnızca korkuyordu.İçten içe kendini zavallı gibi hissediyordu. İpleri başkasının elinde olan bir kukla gibi.
Nelson'un bir yerlere monte edilmiş gizli kameralardan onu izlediğine hiç şüphe yoktu belki de gözlerini iyi açmalı her şeyi bir bir hafızasına kazımalıydı. Brendan Wilder'a anlatacaklarının listesini tutmalıydı. Hayır yapamazdı. Buradan kurtulacağının garantisi bile yokken o umut etme oyununa sarılamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚
RomanceDudakları dudaklarına değdiği an hayat boyunca beklediği anın bu olduğuna karar verdi.Vücudu alev alev yanıyordu ve içindeki alevin kıvılcım misali adamı da kavurduğunu görebiliyordu.Kollarını boynuna dolayarak inledi.Ona dokunmak dışarıdaki soğuk h...