Sıcaktan, ışıktan ve akrebin zehrini yudumlayan yelkovandan uzakta, etrafını saran küflü duvarlar kadar sessiz ve boş bir mezarda debelenen bedeniyle rutubeti konaklayan havaya fersiz soluklarını karıştırıyordu. Hareket edemiyordu, uyuşmuş bedenini serinletemiyordu. Yalnızca, unutulmuş bir ayrıntıymışcasına inip kalkan göğsünü dinliyordu.
Boşluğun kefen gibi sarmaladığı karanlıkta yapayalnızdı.
Eklem yerleri paslanmış gibiydi, beyninden gelen komutlara itaat etmiyordu.Gözlerinde artıp duran basınçla gözkapakları kapanıyor; görüşü bulanıklaşıyordu. Donmaya başlayan parmak uçları ve sızlayan her bir zerresinde düşünceleri ince bir tel gibi geriliyordu.
Acı onu uyandırıp gözlerini açmaya zorlayıncaya dek ağzındaki ekşimsi tadın bu denli farkında değildi.Diliyle yarayı bulmaya çalıştı ama dili hareket edemeyecek kadar uyuşuktu. Tanrım, açık tutmaya çalıştığı yeşilleriyle karanlık boşluğu taramış, buraya nasıl ve neden geldiğini hatırlamaya çalışıyordu. Kalbi, kulaklarında atıyor gibiydi. Çatlak dudakları soğuktan mosmor olmuş, şişmişti.Ağzındaki kan tadı ona o çok korktuğu dişçi masasını anımsattı. Şüphesiz ona doğum masası mı yoksa dişçi masası mı diye sorsalar seçme hakkını hep ilkinden yana kullanırdı.
Vücudunu hareket ettirmeyi yeniden denedi tuhaftı, sanki felç olmuş gibi hissediyordu.
Uzaklarda bir yerlerde bir çan çaldı. Sacramento'nun tarihi kiliselerinden biri en temel vazifesini etkileyici biçimde yerine getiriyordu anlaşılan. Son derece tuhaf bir yerde uyanırken her şeyin bir kabus olmasını diledi.
Onu buraya hapseden kişi her kimse niyeti onu öldürmekti. Zamanı dolmuştu. Şimdi ölecekti ve aciz bedeni yüz yıllık bir fosilmişçesine çürüyüp gidecekti 'sanki hiç var olmamış gibi,' diye düşündü. Sanki yüreği o ela gözlere hiç değmemiş gibi...Duyguları da tıpkı bu boş duvarlar gibi küflenmeye mahkumdu. Gelecekte 'ortak' bir hayatları olamayacaktı.
Sonunda olanları hatırlamaya başladı. Peki ama neden? Anılar bataklığın içinde can çekişiyordu. Ve hatırlayabildiği son şey babasının nefretle bakan gözleriydi. Birden her şey yerli yerine oturdu.Dudakları arasından kaçan hıçkırığa engel olamamıştı. Tyra'nın beyaz geceliğinin kanlara bulanmasından bu yana ne kadar zaman geçmişti? Johansen'ın, kalbini kırarken yanağında patlayan tokatı ne kadar gerilerde kalmıştı? Zaman ilaç falan değildi. Zaman zehirdi.
Düşünceleri geçirdiği baygınlıktan ötürü son derece dağınıktı. Darbe hiç beklemediği yerden 'öz babasından' gelmişti. Adam önem verdiği insanlara acımasız şeyler yapmıştı ve cinayet işlemek hiç de zoruna gitmemişti. Nelson Johansen bildiği kadarıyla dört insanın hayatını çalmıştı peki ya bilmedikleri?
Şu anda bulunduğu yere gelmek için bir sürü insanı gözünü kırpmadan harcamıştı. Öz kızını harcaması işten bile değildi. Ela Gözlü, Soylu, Çenesi Gamzeliyi düşünerek yutkundu. Tutunabileceği gerçeklerden başka neyi vardı ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚
Roman d'amourDudakları dudaklarına değdiği an hayat boyunca beklediği anın bu olduğuna karar verdi.Vücudu alev alev yanıyordu ve içindeki alevin kıvılcım misali adamı da kavurduğunu görebiliyordu.Kollarını boynuna dolayarak inledi.Ona dokunmak dışarıdaki soğuk h...