Gözlerini araladığında şöminedeki odunların çıtırtısı, kulaklarına doldu. Üzerindeki kalın, gri battaniyeyi kenara çekerek doğrulmaya çalıştı.Tanrım, tüm vücudunun buz kestiğini hissediyordu.Bütün eklemleri notalarında umut taşıyan bir kemanın telleri gibi gerilmişti.Her geçen dakika berraklaşan zihniyle birlikte sıkıntısı da hat safhaya çıkıyordu. Kalbinin her atışı şakaklarında zonkluyordu.Doğrulmaya çalışmak bile milyonlarca toplu iğnenin eklemlerine saplanmasına yetiyordu.
Başını hafif bir açıyla eğdiğinde karşısındaki kumaşı yırtık tekli koltuğun kenarına tünemiş ilgili bakışlarla yeniden yüz yüze geldi; Ela harelerin kapısı ardına kadar açılmıştı şimdi. Bakışlarındaki ifade bir kurşun ağırlığında tökezledi yüreğinde. Tanrım, lütfen.Lütfen bana öyle bakmaktan vazgeçsin.
Genç adam dağınık saçlarının çevrelediği başını hafifçe sallayarak yarı gülümsedi.
"Günaydın demek için uygun bir saat değil sanırım."
O an içinde bulundukları zaman dilimini tartmaya çalıştı.Portola Valley'e geleli ne kadar olmuştu? Gün henüz ağarmamıştı.Ya da çoktan ağarmış yeniden gece mi olmuştu? Anlamak mümkün değildi. Kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı.
"Ben...Ne zamandır uyuyorum ve neden kendi kulübemde değilim?"
"Bir saat kadar oldu." omuz silkti. "Benim evimdesin. Böylesinin daha güvenli olacağını düşündüm."
Güven. Bahar'ın şu anda duymaktan en nefret edeceği kelimeydi kuşkusuz.Başına ne geldiyse birilerine güvenmekten gelmemiş miydi? Burada kalması mümkün değildi.Duygusal ve fiziksel anlamda yoğun bir gün geçirmişti. Kendi sonu gelmez bela çukuruna onu da çekemezdi.Ani bir refleksle Brendan'ın onu yatırdığı yerden kalktı. Aynı anda kasıklarına saplanan ağrı nefes kesiciydi. Adım atmaya çalışan ayakları fersizdi. Adam onu hastahaneye götürmemişti.Anlaşılan olduğundan daha iyi göründüğünü düşünüyor olmalıydı. Fiziksel olarak ciddi yarası yoktu ancak ruhundakiler...Gökyüzünde beliren yıldızlar gözlerinin önünde uçuştu, sendeledi.
"Hey, iyi misin nereye?"
Kuvvetli elleriyle onu kendine yasladığında solgun bedeni daha fazla dayanamadı ve kafası aşağı doğru düştü.Bir el bacaklarına uzanırken diğer el belini kavramıştı bile tek hareketle kucağındaydı.Saçları yüzüne dökülüyordu. Ah, o saçları...
"Be-ben..." diye soludu.İki buçuk saatlik kasaba yolculuğu boyunca hiç konuşmamışlardı.Konuşmak acı çekmekti. Susmak ise ölüm. "Gitmeliyim."
Eli çenesinin altına kaydı ve yüzünü kendisininkine doğru kaldırdı.
"Henüz değil."
Güvenli bakışlarını gözlerinde kenetlediğinde gözlerini kaçırarak güçsüz kollarını çaresizce boynuna doladı. İtiraf etmeye korkuyordu ama göğsünden yayılan is kokusunu özlemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚
RomanceDudakları dudaklarına değdiği an hayat boyunca beklediği anın bu olduğuna karar verdi.Vücudu alev alev yanıyordu ve içindeki alevin kıvılcım misali adamı da kavurduğunu görebiliyordu.Kollarını boynuna dolayarak inledi.Ona dokunmak dışarıdaki soğuk h...