Kuzey'in Nefesi 20

30 3 0
                                    

ULU DAĞIN ÇOBANI

Evvel zamanların birinde, Purav ile Yasav henüz bir iken, şimdilerde adı unutulmuş bir köy ve köyün gariban çobanının köylünün keçisini, koyununu önüne katıp otlattığı bir dağ var imiş.

Çoban, tüm köylünün malını sürüye koşar, dağa götürüp akşama kadar karınlarını doyurur, karşılığında da köylüden belli bir ücret alırmış.

Gel zaman git zaman dağa bir çakal sürüsü dadanmış.

Çoban da köylü de ne ettilerse bir türlü bu mahlukatlarla baş edememiş, keçileri, koyunları bu çakalların yemi olmuş.

Köylünün de çobanın da bilmediği ise dağın bir iyesi olduğu imiş.

Günlerden bir gün, çoban çakallara kaptırdığı bir kuzunun ardından ağlar iken, dağın iyesi bu çobana görünmüş.

O da memnun değilmiş dağında yaşanan bu eşkıya çakal sürüsünden.

Çobana yanaşıp ona bir dil öğretmiş. Ona, dağ ile konuşmayı öğretmiş.

Çoban dağ ile konuşur, çakal sürüsü geldiğinde koyunu, keçiyi ve de kendisini saklaması istemiş, dağ saklamış. Çakallar gittiğinde ortaya çıkarmasını istemiş, dağ yapmış.

Kimse çobanın bunu nasıl ettiğini çözememiş.

Çoban birkaç kişiye o dili öğretmeye çalıştıysa kimseye öğretememiş. Dağın iyesinden aldığı sır da çoban birlikte ölüp yitmiş.

(Halk Anlatılarından)

İkinci ayın sonlarına yaklaşıyorlardı. Gulf daha yeni atlatmıştı "kan haftası"nı. 

Normalde olsa değil evden, yataktan dahi çıkmazdı. Mundar ettiği çaputlar bir kenara, en çok da at üstünde olmak zorunda kalmak can sıkıcıydı. Neyse ki, Sun ve Reva hasta olduğunu bahane edip hayvanların yemlerinin olduğu arabada -Sun ve Hyuna orada kalırken rüzgar almadığını ve temiz olduğunu fark etmişlerdi- bir yer yapmışlardı da, o konuda rahat etmişti.

Lakin yine de soğuk soğuktu. Yaz vakti bile girse kan haftasına, yine de en ufak bir meltem, edeceğini ederdi.

Bacakları buz kesmiş, karnı günlerce ağrımıştı. Çektiği sancıya hiçbir şeycikler deva olamamıştı. Neyse ki son günlerinde Reva yolda bulduğu kırmızı tohumları kaynatıp vermişti de biraz olsun rahatlamıştı.

Bu süreçte onu sıcak tutmak adına- ne kadar tehlikeli olabileceğini bilmelerine rağmen- Mew ile koyun koyuna uyumuştu.

Alfa'nın sıcak göğsünde daha az üşüyordu.

Geçip gitmişti neyse ki.

Bir diğer yandan artık bir aura yaymadığı da gözünden kaçmamıştı. Beklediği bir sonuçtu. Ne de olsa artık bir yalnız vardı.

Yine de o odaklanıp eşine toprak kokusu bahşediyordu ara ara.

Yüzüne değen ıslak bir temas onu düşüncelerinden azat ettiğinde, ne denli kendinden geçmiş olduğunu idrak etmesi, vaktini almıştı. Neden sonra, yüzüne düşen taneyi birçokları takip edince nihayet bunun kar olduğunu anladı.

Gulf her kış karı tadardı. Hatta üzüm ya da duttan yapılmış koyu bir nektarla karı karıştırıp yemeyi de çok severdi. Lakin sanıyordu ki şu an yağan kuru kardı. Rüzgarda savruluşu buna kanıt niteliğindeydi. Oysa sadece sulu kar yenilebilirdi. Kuru kar hastalık taşırdı.

Kızılkaya DestanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin