Kuzey'in Nefesi 18

35 3 4
                                    

GAYBI EFSANESİ

Ahirde ve de evvelde, Puryas ikiye ayrılmadan çok önce, tam da iki diyarın ikiye ayrıldığı noktada gezici bir dağ var imiş.

Evet,evet! Gezici imiş!

Bir bakarsınız deniz kenarına konar, aylarca orada kalırmış. Eteklerinin değdiği sularda yüzgeçli ve kuyruklu enteresan yaratılar peydah olurmuş.

Bir bakarsınız başka bir dağın tepesine konar, onun tepesinde, daha önce görülmemiş alıcı kuşlar uçarmış.

Denen odur ki, dağın içerisinde uçabilen bir dev bir yılan yaşarmış, ondan dağ gezebilmekteymiş.

Bazı diller de der ki, yılan değil o uçan, hem de ağzından alevler çıkaran bir timsahmış.

Velhasıl kelam bu dağ nereye konarsa konsun, hep geri döner, tam Puryas'ın ikiye kırıldığı noktada dinlenir, durulurmuş.

Bir kere gittiği yere iki kere gitmeyen bu dağ, tam da o yeri evi bellemişmiş.

Rivayet odur ki, bu dağ şimdilerde gören duyan olmamasının nedeni, tam da Puryas ikiye ayrıldığında çıktığı bir geziden geri dönmüş olmasıymış.

Haliyle dağ sulara karışıp yok olmuş.

Bu efsaneyi kime kim anlattı, nereden bu zamana ulaştı, o da sırdan ibaretmiş...

Anlatıla anlatıla dağa "GAYBI" adı verilmiş. Gerçek neymiş ya da bir adı var mıymış, bilen yokmuş.

Adı "Gaybı" gelmemiş ama "Gaybı" kalmış.

Kızıl saçlı ak şaman, Reva, çıkabildiği kadar yükseğine çıktı Kızılkaya'nın. Aslında onun gibi Kuzey'in sert karlı, her an çığ düşmesi tehlikesiyle karşı karşıya olduğu dağlarından sonra, Kızılkaya o kadar da çetin bir rakip değildi. Ama işte, gidip en rüzgârlı noktayı bulmalıydı. Daha ziyade, rüzgarı en hür olduğu yeri...

"Daha ne kadar daha yükseğe çıkmamız gerek?", diye sordu Yeol.

Kadının bir "Rüzgar Söyleyen" olduğunu daha yeni öğrenmiş, anlamından bihaber olduğu ismin hikmetlerini henüz kavrayamamıştı. Gezdiği, gördüğü hiçbir yörede rastlamamıştı bu unvana. Kadının bir ak şaman olduğu barizdi lakin kendisine "Rüzgar Söyleyen" diyen hiçbir şamana denk gelmemişti.

Gerçi kadının adını bile, Kuzeyli heyetin başı, ona adıyla hitap edince öğrenmişti.

Dağın bu kadar yükseklerinde ne aradıkları, hele ki buraya ne etmeye geldikleri büyük bir gizemdi Yeol için.

"Rüzgarı net duyabilene kadar."

Dinledi Yeol. Kulaklarından birer kamçı gibi geçen ürkütücü, gaddar sesleri dinledi.

O pek de güzel duyuyordu rüzgârı.

"O da ne demek?", diye sordu.

Kendisinde değişen birtakım şeyler vardı ama merakı bunlardan biri değildi anladığı kadarıyla. Sabırlı mıydı? Olağandan belki biraz daha... Ama merak daimdi.

Cevap alamadı.

Yapılı bedeni, Yeol'dan kısa bedenini, genç kurttan daha heybetli gösteriyordu. Açık kızıl saçlarının rengi, saçlarına vuran günışığında, daha bir açılmıştı sanki. Neredeyse sarı diyecekti Yeol.

Yanlış soruyu sorduğunu düşünüp bir kez daha denedi şansını. Bu kez soruyu uzunca düşündü.

"Ben Kuzey'e haber salman için yapacağın bir ritüele eşlik edeceğimi sanıyordum?".

Kızılkaya DestanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin