YASAV'DA DÜĞÜN ADETLERİ
Adetler tabi ki yöre yöre değişmekle birlikte, özellikle güney ve iç bölgelerde hemen hemen aynıydı:
Önce bir "çığırtkan" tutulurdu. Bu çığırtkan, tokmaklı çalgısıyla tüm köyü gezer, uydurduğu manilerle yakın zamanda köyde bir toy olacağını duyururdu. Ardından da evlenecek gençlerin ana babalarının adları ve de lakapları söylenir, davet edilirlerdi.
Ardından da çifte dikilecek kıyafetler, toy hazır edilecek yemekler için erzak ve kap kacak alışverişi yapılırdı.
Toy üç gün devam ederdi. Evlilik töreninden önceki gün başlar sonraki gün de sürerdi. Üç günde sofra atılır gün boyu yemek çıkardı. . Aç doyurup çıplak giydirmek önemliydi.
Törende köyün ileri gelenlerinde biri rehber olur, nikahı kıyar, çiftin ikisine de yakın biri de "tanık" olurdu.
Bu tanığın yeri çiftin dün, bugün ve yarın aşlarına tanıklık etmek, çiftin ilk çocuğuna ad önermek (çoğunlukla o ad kabul edilir, adettir), eğer her ikisini de bir şey olursa çocuğun ailesi olmak vardı.
(Ola ki tanık da vefat ederse çocuk, aynı cinsiyete sahip olup evlenmiş bir çifte emanet edilir. Yine aynı cinsiyete sahip olup da evlenen çiftlere, çok çocukları kardeşlerinden birinin, bir çocuğunu evlatlık vermesi durumu da gözlenmiştir. Bu durumda isim koymak yine tanığa düşmektedir.)
Kuzeyli beş kişilik heyetin başı –adı Myr idi- alçakgönüllü bir gülümseme takınmaya çalışıyordu. Oysa ukalalığının gölgesi bir hayalet gibi hala suratındaydı. Yine de biliyordu ki buradaki tüm avantajlarını kaybetmişlerdi.
Öte yandan Alfa ve kara şamanın arasındaki ilişki de bahsettikleri türden bir ilişkiye benziyordu. Dürüst olması gerekirse inandığı tüm değerler bir yana, dönen dolaplar başka bir yana, şahsen kendisi inanmıştı Alfa'nın kara şamana olan hislerinin samimiyetine. Bir kurt olarak o kara şamanın yanında olmadığı barizdi. Bir aşık olarak Omega'nın yanında duruyordu.
Diğer yandan da bu vardı: Bir Omega'nın varlığı. Henüz dile getirmemişti elbet lakin Omega'ya karşı büyük bir hayranlık ve merak duyuyordu. Onunla sadece birkaç dakika baş başa kalabilmek için canını bile ortaya koyabilirdi. Huzuru geri getiren Omega'dan başka omega tanımamıştı. Şimdi ise orada, o sürüde, birkaç on metre ötede, kanlı canlı bir omega vardı. Birazdan eşiyle birlikte karşısında duracak olan bir omega.
Kıskanmış mıydı? Belki. Ama ona öğretilenler doğrultusunda zaten kendini bir omegaya layık görmüyordu. Onlar kutsaldı. Varlıkları çok mühim bir şeyi temsil ediyordu ona göre; barışı.
Alfa layık mıydı? Onu da zaman gösterecekti. Şu ana kadar onursuz tek bir hareketi olmasa da bir sürü toplamış olması ondan şüphe duymak için yeterliydi. Dahasına da lüzum yoktu.
Ama tabi ki başta halkı olmak üzere yaşadığı toprakların iyiliğini düşünmeliydi. Bu yüzden tüm gururunu ve bilmişliğini bir kenara bırakıp bu görüşmeyi Kuzey ve Sürü arasında olası bir savaşa sebep vermeden olabilecek en makul kararla sonlandırmaktı.
Derken önce birkaç koruma, ardından Sürü'nün Bilge Heyeti, onun akabinde de Alfa ve müstakbel eşi girdi çadıra.
Herkes yerleşince önce sessizlik konuştu bir mühlet. Denecek şeyler pek mühimdi. O gün o çadırda tüm Yasav'ı kavuracak bir yangın da çıkabilirdi, düşünce insanı ferahlatan bir yaz yağmuru da.
"Sizi dinliyorum.", diyerek susturdu sessizliği Mew. Başka söze de gerek duymadı. Haklıydı da.
Myr kelimelerini özenle seçti:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılkaya Destanı
Fantasía"Kilre beline kadar inen saçlarını savurdu ve havada süzülen bir tel ufalanıp toprak oldu. Negül suyla kaplı dünyasının toprak olduğunu görünce kederinden ağladı, yağmur oldu. Yası o kadar uzun sürdü ki, nihayet durdurduğunda toprağın dörtte üçü suy...