Kuzey'in Nefesi 5

140 18 6
                                    

KUZEY

Kışın iki mevsimden daha uzun sürdüğü bilinen Yasav'ın bu bölümü, tüm gerçekliğine ve hakkındaki bilgilere rağmen, çoğu gizemini korumaktadır. Her ne kadar bariz bir düşmanlık söz konusu olmasa da Kuzey, Yasav'ın geri kalanında izoledir.

Orda yaz, Yasav'ın daha iç kesimlerine göre güz demektir.

Günlerce, durmak bilmeksizin kar yağabilir.

Dağlarının etekleri her zaman kar tutmasa da, hepsi, ak saçlı birer dede misali, karla kaplı tepelere sahiptir. O kadar yüce ve dik sırtlara sahiptirler ki, bu dağlara tırmanmak, neredeyse imkânsızdır. Dağların içinden geçtiği rivayet edilen mağaralar, yine rivayet odur ki, bir labirent misali çetrefillidir.

Bitki örtüsü uzun çam ve ladin ağaçlarından ibarettir. Yine bazı rivayetlere göre, iç kesimlerinde yetişen bir yediveren cinsi mevcuttur. Koyu bir sema rengine sahip olduğu rivayet edilen bu çiçek, gören herkes tarafından methiyeler düzülerek anlatılmıştır. Ola ki bir âşık, sevdiğine bu çiçeklerden birini bahşederse, sırf çiçeğin güzelliğinin hatrına, aşkına karşılık bulacağına inanılır.

Ayrıca, bu çiçeğin tek bir yerde yetiştiğine ve de bölgenin Ayaz tarafından korunduğuna da inanılır. Bundandır ki bu çiçeği koparmak, bazı kutsallara hakaret sayılır. Çiçek koparılmamalı, bizzat Ayaz tarafından bahşedilmelidir...

Lakin yaşayanların içinde, Kuzeyli olmayıp da bu çiçeğin varlığına şahit olan da yoktur...

Kuzey ile ilgili bu anlatıları, gerçek kılabilecek olan da...

Örgüsü bozulmuş sık ve siyah saçlarından bir tutam yüzüne düşüp onu rahatsız ettiğinde, ancak uyanabilmişti Alex. Zihni yavaş yavaş uyanıyordu evet ama henüz tam olarak ayılabildiği söylenemezdi. Emin değildi ama zihninin bir oyunu sonucu algısı onu yanıltmıyorsa şayet, oturur vaziyetteydi. Üzerinde tarif etmekte zorlandığı bir ağırlık vardı ve tüm bedeni, çetin bir dövüşten çıkmışçasına ağrıyordu. Oysaki hatırladığı kadarıyla, bir dövüş olmamıştı...

Hatırına dolan anılar, ağrılarına ağrılar eklemişti. Aklında sorular kol geziyordu. Kim yapmıştı? Neden yapmıştı? Şu an neredeydi? Yeol neredeydi? Herkes güvende miydi? Nathan... Onu bir daha görebilecek miydi?

Bunlar ve daha nicesi, işkence ediyordu ona. Ona emanet edilmişlerdi çünkü. Onun sorumluluğundaydı hepsi. İçinde büyüyen suçluluk duygusu, göğsünü sıkıştırıyordu. Lakin şu an, soruların kendisini boğmasına izin veremezdi.

Göz kapaklarına yerleşmiş olan o yumuşak ağırlıktan nihayet kurtulabildiğinde, yeşil gözlerini, kaşlarının hemen üzerindeki sızıya rağmen açmayı başarmıştı. Sızı hafif ama sürekli ve de keskindi. Yine de kaybetmedi kendini. Sınırlarını zorladı ve görüntü netleşene kadar kirpiklerini kırptı.

Gördüğü ilk şey, öne düşen başından mütevellit, elleri ve de birbirine bir urgan ile bağlanmış bilekleriydi. Ayakları da, aynı urganla bileklerinden birbirlerine bağlanmıştı. Algısının iyice açılması sonucunda fark ettiği bir diğer şey ise, bir şeye yaslanıyor oluşuydu. Muhtemelen bir direkti. Ağrılarının izin verdiği ölçüde yan tarafına dönüp baktı ve direği kokladı. Çam ağacına benziyordu.

Hala sızlayan bedenine rağmen, alnını kırıştıra kırıştıra etrafı kolaçan etti. Küçük bir çadırın içindeydi. Yaslı olduğu direk de denge merkeziydi muhtemelen. Çok fazla eşya bulunmuyordu. Yerde, altlarına serilmiş ve tüm zemini kaplayan, -ayı postundan olduğunu tahmin ettiği- beyaz bir halı vardı. Az ötede de, sağ tarafta ise bir masa...

Kızılkaya DestanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin