KIZILCA
Zamanın bir yerinde, adı unutulmuş köylerden birinde, kendi halinde bir kızcağaz yaşarmış. Başı yerde gezer, etliye sütlüye karışmazmış. Herkesle tarlaya koşar, herkes kadar çalışırmış. Zengin değilmiş, dillere destan bir güzelliği yokmuş amma halinden memnunmuş.
Derken atlı beylerden oluşun bir grup inmiş bu kızın yaşadığı köye bir gece. Yatacak bir yer, birer tas da çorbadan başka bir şey istememişler.
Ahali ağırlamış onları.
Lakin adamların aradığı bir şey varmış. Sesi çıkmaz, gözü görmez, başı yerde, çokta gözü olmayan bir hatun kişi.
Onları oraya, hanımları göndermiş. Zira hanımlarının derdi büyük imiş. Bir türlü çocuğu olmuyormuş. Ayum'a adaklar adamış, fallara baktırmış... En sonunda da bir şamandan "Senin soyunun devam etmemesi herkes için en hayırlı olandır." cevabını alınca, gözü dönmüş. Olmayacak işlere meyletmiş.
Adamlar o gece kızı kaçırıp hanımlarına götürmüş. Hanımları da beyini sarhoş edip kendi diye koymuş adamın koynuna bu kızcağazı.
Sabah olunca kızı çıkarıp uzanmış beyinin yanına.
Aradan otuz-kırk gün geçmiş, kızın gebe olduğu anlaşılmış. Herkese kendisinin gebe olduğunu söylemiş, aylar geçtikçe de karnına yastık koymaya başlamış.
Gün gelmiş, kızcağaz doğurmuş soğuk bir kış gecesi...
Doğurur doğurmaz da yavrusu elinden alınıp katledilmiş.
Genç kız o güne kadar kimseye kinlenmemiş, kimseye kızmamış, küsmemişmiş. Lakin bu sefer mevzu bahis evlat acısı imiş.
Tek tek tüm tanrılara yakarmış canını teslim etmeden önce. Hiçbiri ses etmeyince bu kez Kilre'ye dönmüş yüzünü.
Kilre duymuş kadının sesini.
O gün bu gündür, her kış mevsiminde kapı kapı dolanıp yavrusunu ararmış. Açık kapı bulursa girer, beşikten bebeği çalar, annesini görürse de ona bu zulmü eden hanımı niyetine alıverirmiş canını, tırnaklarıyla kazıya kazıya kalpleri sökerek... Zira ona göre hanımı kalpsizmiş.
Bundan dolayı olsa gerek, halk bu habis ruha "Kızılca" adını vermiş.
Kış geceleri doğan çocuklar gece babaları ile uyutulur, kapılara çift kilit bağlanır olmuş.
Ne Kızılca yavrusunu bulabilmiş, neden diğer analar huzur...
Mew düşünceliydi. Li Fei'in Kuzeylilerle ne konuştuğunu, bu durumun Kuzeyin kararını etkileyip etkilemeyeceğini, etkileyecekse sonuçlarını, onları beklediğine inandığı savaşı...
Öte yandan aklını aslında en çok meşgul eden ama çözümü bulamayacağına olan karamsar duygularından dolayı düşünmemeye çalıştığı, bir de "tanrılar" meselesi vardı. Yıllardır kurdukları bir oyun, ince ince ördükleri bir desen vardı. Mümkün müydü gerçekten bundan sağ çıkmak, Gulf'la huzurlu ve uzun bir hayat sürmek... Bilemiyordu. Çok istiyordu ama bilemiyordu.
Bir diğer yandan da Gulf'la evlenmek, daha doğrusu bu evliliği sürüsünün önünde de bir şölenle meşru kılmak için ondan rıza almalıydı. Elbette zaten evli oldukları için hayır cevabının olasılık dışı olacağını düşünenler olabilirdi. Ama zaten duyguları ayak bağıydı şimdiye kadar. Gulf bunu, daha beter o bağa dolanmak olarak görebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılkaya Destanı
Fantasi"Kilre beline kadar inen saçlarını savurdu ve havada süzülen bir tel ufalanıp toprak oldu. Negül suyla kaplı dünyasının toprak olduğunu görünce kederinden ağladı, yağmur oldu. Yası o kadar uzun sürdü ki, nihayet durdurduğunda toprağın dörtte üçü suy...