TEPESİ DELİK VE ÇİÇEK BABA
"Uzun uzun yıllar önce, yeryüzü daha yeni yeni şekillenirken, birbirine kardeş iki dağ var imiş. Hiç anlaşamazlar, sürekli kavga ederlermiş. Birbirlerine sürekli kayalar fırlatırlar, bu kayalardan da en çok, insanoğlu çekermiş. Kâh yollar kapanırmış, kâh ürünleri heba olurmuş, kâh sürüleri telef...
Dağlardan biri, çorak bir dağ imiş o vakitler. Çok kıskanırmış diğerinin yeşilini.
Diğer dağ ise küçükmüş, o da kardeşinin yüceliğine meyleder dururmuş.
Velhasıl kelam, hiç biri yetinememiş sahip olduğuyla.
Yine bir gün tutuşmuşlar kavgaya. Çorak dağ çok büyük bir kaya fırlatmış kardeşine. Kaya tam tepesine düşmüş dağın. Çöküvermiş dağın zirvesi içine. Dağın sırtı ve etekleri hala yeşilmiş, lakin zirvesi ve de zirvenin çevresi, kül rengi kayalıklardan ibaretmiş artık.
Sinirlenmiş küçük olan. Bütün gücünü toplayıp koca bir kaya fırlatmış o da, kardeşinin böğrüne. Lakin fırlattığı kaya öyle derin delmiş ki öteki dağın böğrünü, en sonunda bir su kaynağını bulmuş. Bir su kütlemiş ki, berrak şırıl şırıl...
Dağın çorak toprakları, bereketlenivermiş. Öyle ki, diyarın hiçbir yerinde yetişmeyip, sadece bu dağda kök salan bitkiler peydah olmuş. Ağaçları, çiçekleri yediveren olmuş. Gül misali, senede üç dört defa, açar olmuş.
Küçük kardeş çok içerlemiş. Çok da sinirlenmiş elbet. Kardeşine zarar vermek için yaptığı şey, aksine yaramış kardeşine. Yanlışlıkla onu, daha da ihya ederim diye korkmuş. Bu yüzden de bir daha, kaya filan atmamış kardeşine.
Büyük olan memnunmuş halinden, arzuladığı şeye kavuşmuş.
O vakitten sonra küçük kardeşe "Tepesi Delik", büyük kardeşe "Çiçek Baba" denmiş.".
Mitte geçen buymuş. Lakin işin aslı nedir, bilen yokmuş. Yıllar içinde, dağlarda yaşayan iyelerin savaştığına, inanmış insanoğlu. Ama savaşa sebep de bulamamışlar, nasıl bittiğine dair bir kaynak da.
Kızılkaya'yı tırmanmış, meydana yaklaşmışlardı. Mew'in onları beklediğinden şüphesi yoktu. O kadar uzun zamandır arıyordu ki kardeşinin şifasını, onları, daha dağın eteklerindeyken karşılasa, yadırgamazdı.
Meydana girerlerken Chayeon, biraz gerilmişti. Sürünün yeni ve eski üyeleri, onlara bakıyordu. Aralarından çocuğu tanıyanlar da vardı elbet. Hepsinin suratında bir acıma ifadesi vardı.
Wa Yo onlara aldırmıyordu. Tüm olumsuzluklara karşın, oldukça heyecanlıydı. Bir Omega ile tanışacaktı. Alfa'nın kardeşini kurtarırken, zayıf bedeni yılsa ve de canını oracıkta teslim etse bile, bunu sorun etmezdi. Çünkü , bir Omega ile tanışacaktı. Üstelik abisinin hatasını da telafi etmiş olacaktı.
Atlarından indiklerinde, uzun boylu, yapılı, açık tenli bir adam, koşup sarılmıştı Chayeon'a. Başta bu samimiyeti sorgulasa da, Chayeon, adama, "Mew!", diye seslenince, soru işaretleri bulut oluverdi.
Chayeon arkasına dönüp, basit bir el hareketiyle işaret verdi oğlancağıza.
Hemen adamın yanına gitti çocuk. Kızılkaya'nın Alfa'sı ile tanıştırılacaktı. Başı öndeydi. Nasıl kaldırsındı ki! Muhtemelen Alfa, ona bakar bakmaz, kanı bozuk abisini görecekti onda.
"Wa Yo, bu Alfa'mız Mew. Mew, bu da Wa Yo.", dedi.
Sonra birazcık eğilip arkadaşının kulağına fısıldadı:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılkaya Destanı
Fantasía"Kilre beline kadar inen saçlarını savurdu ve havada süzülen bir tel ufalanıp toprak oldu. Negül suyla kaplı dünyasının toprak olduğunu görünce kederinden ağladı, yağmur oldu. Yası o kadar uzun sürdü ki, nihayet durdurduğunda toprağın dörtte üçü suy...