Sabah vakti Gulf'un çığlıkları ile uyandılar. Omega'nın sancısı tutmuştu.
İlk iş ona koşarlar iken Nathan'ın yokluğu fark edildi.
Genç kurt işgüzarlık etmiş, geçen gece biraz rahatsızlandı diye herkes üstüne düşünce kendini kanıtlamak istemiş, tek başına avlanmaya gitmişti.
"Ben onu bulurum, sen Gulf'un yanında kal!", dedi Chayeon Alex'e, ormana dalarken.
Ne kadar vakit geçtiği belirsiz, kucağında Nathan ile çıkageldi Chayeon. Yaralanmıştı.
Gulf gene görüsünü hatırladı.
"Yaban domuzu!", diye açıkladı Chayeon çocuğu teyzesine verirken. "O korkudan bayıldı. Öldürdüm ama beni biraz hırpaladı."
Bir çığlık daha koy verdi Gulf.
Kara kara ne yapacaklarını ne yöne gideceklerini düşünürken bir meltem esti. Bir yapının hayaleti eğleşti yelin içinde. Meltem dindiğinde beyaz yapı önlerindeydi.
Onlar Cerrahları bulamamıştı belki ama Cerrahlar onları bulmuştu.
α
Savaş tüm vahşetiyle sürmekteydi.
İlk planları işe yaramıştı; sahilde kalan balıkçı tekneleriyle denize açılan ak şamanlar mükemmel bir iş çıkarmışlar, kısa da olsa gemileri ve içindekileri tutmayı başarmışlardı.
Bu süreyi topları ateşleyip birkaçını batırmak için kullandılar.
Sonra, ne kadar uğraştılarsa da savaş Yasav topraklarına inmişti.
Gün geceye kavuşmuştu çoktan.
Tekrar sabaha çalan ufkun ışığında, bozkurt formundaki Alfa'nın gözünü bir hançer çiziverdi.
Mew ulumadan, acısını duyurmadan bir pençe geçirdi hançerin sahibine. Zaten yaralı olan adam tez elden teslim etti canını.
Alfa durdu, bir an zaman etrafında yavaşladı ya da o çok hızlı hareket etti, hala anlayamıyordu. Kan dolan gözü görüşünü kısıtlasa da durumu ölçtü, biçti.
İlk büyülerinden sonra geri çekilen şamanların olduğu tarafa doğru geri çekildi. Kimse nasılını anlayamadan önlerinde bitti.
Biri hemen gözünü sarmaya girişirken dönüştü. Anında kurtlardan bir duvar etraflarını sardı. Öyle ya, Alfa şu an çırılçıplak ve savunmasızdı.
Emri verdi. "Yapabilirseniz sadece sürümle değil, burada canla başla savaşan herkese bölüştürün gücümü!", diye de ekledi ve tekrar dönüşüp savaşa girdi.
Gün batmak üzereyken aynı anda hem bir ağırlık hem de bir hafiflik hissetti üzerinde. Sonra adamlarındaki değişikliği sezdi.
Onlar da farkındaydı, bir şeyler oluyordu. İçlerinde yabancı lakin tanıdık bir güç kök salıyordu.
Dengede olan durum birden Yasav'ın lehine evrildi.
Üçüncü günün şafağında, Purav'ın davetsiz misafirleri, Alkım'a dökülmüştü.
α
Uyanır uyanmaz eli karnına gitti. Nicedir alıştığı şişliği hissedemeyince hemen kalkmaya meyletti. Fakat kendini uyuşuk hissediyordu.
Etrafına bakındı. Her yer beyazdı. Beyazdan başka renk yoktu. O kadar beyazdı ki, sanki beyaz da bir renk değildi de burası renksiz, cansız, zamansız bir yerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılkaya Destanı
Фэнтези"Kilre beline kadar inen saçlarını savurdu ve havada süzülen bir tel ufalanıp toprak oldu. Negül suyla kaplı dünyasının toprak olduğunu görünce kederinden ağladı, yağmur oldu. Yası o kadar uzun sürdü ki, nihayet durdurduğunda toprağın dörtte üçü suy...