KAN SÖZÜ
Birine verilen, onur ve şeref sözüdür. Her iki tarafın kanlarıyla mühürlenen bu söz, Yeraltı Diyarı'nda da geçerlidir, Negül'ün Âlemi'nde de.
Sözü veren kişi, kim olduğunu, kendisini nasıl tanımladığını, namını, bazense sadece adını zikredip sözü verir.
Verilen söz yerine getirilemezse, söz verilen taraf, bir bedel ödetir. Bedel ne zaman, ne şekilde, hangi şartlar altıda olursa olsun, ödenmelidir. Yoksa ak ve de kara şamanlardan duyula beri geldiği üzere, sözü veren, ne Negül'ün Diyarı'na, ne Kilre'nin Âlemi'ne girebilir. Yol Ayrımı'nda döner durur. Ta ki, söz verilen gelip de, onu yanında götürene değin...
Güneş tepedeki yerine geçip, gölgeler kısalırken, virane de gözükmüştü. Eskiden kervanların konakladığı bu yapı, şimdilerde, birkaç yıkık dökük duvar ve de sütundan ibaretti. Ah, ne ihtişamlıydı zamanında! Katar katar develer burada konaklar, tüccarlar burayı güvenli bir liman bellerlerdi. Adı da buradan gelirdi: Deve Konağı.
"Az ilerideki tepenin orada. Geldik sayılır.", dedi Alex'in dışındaki tek kadın olan Seraya.
Kendisi gibi "yeni" olan, diğer dört adam da heyecanlanmıştı.
Daha köyün girişinde karşılamıştı onları, aileleri. Zaten herkes pusuda, sevdiklerinin dönmesini bekliyordu. Yabancıların varlığı, bir süre göz ardı edildi. Lakin konuşulması gereken çok şey vardı.
Durumun izahı bitince, köydeki kurt kabilesi de toplanmaya başladı. İtiraz edenler elbette oldu. Ama çare olmadı. Mecburlardı. Artık evleri orası değildi. Üstelik Kızılkaya'daki şamanla ilgili gerçekler de anlatılmıştı. Hiç biri değil de, bir Omega'nın varlığı, olağanüstü bir durumdu. Ayrıca Asena'nın adı da geçmişti. Açıkçası, kabiledekiler, o kadar büyük bir şaşkınlık yaşıyorlardı ki, bir sürüye mensup olma durumuna, itiraz etmek için fikir üretmekte, sıkıntı yaşamışlardı.
Chayeon'un derdi ise başkaydı.
Hayvan donuna girebilenlerin etrafta koşuşturduğu, insanoğullarının ise, bazılarının yardım edip, bazılarının sadece izlediği bu manzaraya, durup bir dışarıdan baktı. Sonra kendisiyle birlikte gelen kabile üyelerinden birini çağırdı. Çocuğun saçlarının rengi, ona çam kozalaklarını anımsatıyordu. Gözleri de öyle.
"Wu Lei, bana Wa Yo denen çocuğu bul.", dedi delikanlıya.
Tanıştıklarından bu yana, üç-beş kelimeden fazla konuşmuşlukları yoktu. Ama delikanlı, içinde bulunduğu hiyerarşinin farkındaydı. Chayeon'un statüsü barizdi. Artık onun emri altındaki bir savaşçıydı. Gocunmadı. Aksine onun -Kızılkaya Alfa'sının sağ kolu olan bu adamın- hakkında duyduklarından dolayı, biraz gurur duyuyor bile olabilirdi.
Delikanlı başını sallayıp Wa Yo'yu bulmaya gidince, o da Alex'i aramaya koyuldu. Buldu da çok geçmeden. Birkaç kabile üyesini etrafına toplamış konuşuyordu.
Kadın kabileyi sorgulamakla meşguldü. Ne kadar atları olduğunu, ne kadar yük taşıyabileceklerini, dolayısıyla, ne kadar sürede geri dönebileceklerini öğrenmeye çalışıyordu.
"Alex,", dedi adam.
Kadın dikkatini adama yöneltti.
"Wu Lei'i, Wa Yo'yu bulmaya yolladım. Onlar gelince, Wa Yo ile birlikte, önden gitmeyi planlıyorum. Buranın tüm sorumluluğu sana ait.".
İlkin, kadının gözlerine bir şaşkınlık yerleşse de, durumu çabuk toparlamıştı. Başını salladı.
Onlar henüz, gözlerini birbirlerinden ayırmamışlardı ki, Wu Lei, yanında bir gençle geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılkaya Destanı
Fantasy"Kilre beline kadar inen saçlarını savurdu ve havada süzülen bir tel ufalanıp toprak oldu. Negül suyla kaplı dünyasının toprak olduğunu görünce kederinden ağladı, yağmur oldu. Yası o kadar uzun sürdü ki, nihayet durdurduğunda toprağın dörtte üçü suy...