Kuzey'in Nefesi 3

142 18 6
                                    

GÖMÜCÜLER

Eskiden beri, zengin kimseler, özellikle tüccarlar, mal varlıklarını, küplere koyup, bir iyenin korumasında olan dağlara ve yahut yine bir iye tarafından korunan akarsu kenarlarına gömerlermiş. Öncesinde şamanlara gidip bir koruma büyüsü öğrenirler ve onlardan öğrendikleri bu büyüyle de, kıymetli eşyalarını, o iyeye emanet edip giderlermiş.

Gel gelelim yollar tehlikeli, ömür kısa imiş... Bazıları için ortalama bir ömürden de kısa...

Bazen, sessiz sedasız ölür giderlermiş bu zengin kimseler. Sahip oldukları zenginlikler ise, bulunamazmış. Soyu sopu, mahrum kalırmış atasının mal varlığından. Bazıları ise o kadar zenginmiş ki, eksik olanın bırak derdine düşmeyi varlığını bile sorgulanmazmış.

Bu da açgözlülere fırsat verirmiş elbet.

İye, eğer ki gelen kimse, büyüyü, ayini düzgünce tamamlayamazsa, oracıkta kesermiş cezalarını kendilerine edilen emanete göz diken açgözlülerin... Lakin ola ki ayin mükemmel bir şekilde tamamlanırsa, o zaman hiç göstermeden kendini, görmezden gelirmiş o iye, durumu.

Kervanın hazırlanması zaman almıştı. Köydeki insan nüfusu ile kurt nüfusu arasındaki ayrımın yapılması, ortak ekilip biçilen hasadın pay edilmesi, dahası kurtların sahip olduğu yük hayvanlarının azlığı, işlerini biraz zorlaştırmıştı. Üstelik kimse, böyle bir sonuç beklemediğinden, oldukça hazırlıksız yakalanmışlardı ve bazıları taşınmak da istemiyordu. Özellikle yaşlılar...

Ailelerini ikna edebilen bazıları, geride kalmışlardı. Eh, durumla ilk yüzleştiklerinde akıllarına gelmeyen bahaneler, şaşkınlıklarını atlatınca doluşuvermişti zihinlerine... Basitçe, ömürlerinin son demlerine gelmişlerdi ve artık huzur istiyorlardı, bir Alfa'nın, bir kara şamanla birlikte, ortalığı birbirine katışını izlemek değil... Gerçi bir Omega görmek için yanıp tutuşanlar da yok değildi...

Bu durum Alex'in canını sıkıyordu.

Sonuçta Chayeon, sorumluluğu ona vermişti ve herkesi eksiksiz getirememesi bir başarısızlıktı. Geri döndüğünde hem Chayeon'a hem de Alfa'ya hesap vereceği anlamına geliyordu bu. Bir de Li Fei vardı...

Gözlerini kapayıp derin bir iç çekti. O sinsi ihtiyardan ne kadar haz etmediğini anlatmaya, kelimeleri yetmezdi. Atının gemini tutan elleri, gerilmişti.

Kervanın en arkasında, Wu Lei ile geriden geliyorlardı. Yeol ise, Seraya ile birlikte, önden ve biraz da kervanla aralı gidiyorlardı ki, herhangi bir tehlike karşısında onları ikaz edebilsinler ve yahut kervanın başına bir şey gelmesi durumunda, gidip sürüye haber verebilsinler.

Tabi kimse öyle bir durumla karşılaşacaklarını düşünmüyordu. En fazla birkaç gömücüyle karşılaşırlardı, onlar da kurtlara bulaşmaktan kaçınırdı.

Yemyeşil gözlerini bitkince gezdirdi etrafta kadın. Chayeon'u sever ve sayardı. Ama omuzlarına bu kadar büyük ve külfetli bir sorumluluk yükleyip gitmesine kızıyordu bir miktar. Eh, gurur da duyuyordu pek tabi...

Aslında mümkün olan en kısa sürede toplanmışlardı. Lakin Chayeon gideli iki gün oluyordu ve neler olup bittiğine dair hiçbir fikirleri yoktu. Merak ediyorlardı. O ve Yeol Sun'ı, Alfa'yı, sürüyü ve de Gulf'u merak ediyordu, yaşlı bir kocakarı ise evladını... Geriye kalan tek evladını...

Neler olup bittiğini ise, anca ve ancak sürüye dönünce öğrenebileceklerdi...

Oldukça yavaş yol alıyorlardı. En savaşçı olanları, vakti zamanında Kızılkaya'ya, savaşmaya gittiklerinden, geride kalanlar genellikle yaşlılar, çocuklar ve de savaşamayacak durumda olanlardı. Hayvanların yükleri de ağırdı. O yüzden yine, mola vermek durumunda kalmışlardı.

Kızılkaya DestanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin