Gündüz içinden geçtikleri bir köyde anlatılan dağa varmışlardı. Köylünün anlattığına göre dağın bir iyesi vardı. Bu iye tam bir saygı, avcılardan tok gözlülük, yolculardan temiz olmalarını bekliyordu.
Eğer gece kalınacak ise yakılan ateşin başında kişi başı birer hikaye anlatılması da hoşuna gider, yolu açık eder, avcılara da av bahşederdi.
Hürmette kusur edilmediği sürece iyi huyluydu lakin densizlik eden, haddini bilmeyen olursa vay haline!
Ekip başta kalıp geceyi köyde geçirmeyi ve sabah erkenden yola çıkmayı düşünse de Nathan bir çocuğun yanında Cerrahları aradıklarını ağzından kaçırınca ahali huzursuz oldu diye ayrılmaya karar verdiler.
Dağın etrafını dolaşmak onlara en az iki güne mal olacağından içinden geçmeyi uygun gördüler. Tam dağın ortasındaydılar gün kayboldu. Oturup ateş yaktılar, çadır kurdular.
Gulf durumdan memnundu aslında. Köye girerken başına geçirdiği pelerin başlığını dağa varır varmaz indirmişti. Öyle ya! İnsan olmalarına rağmen bir Omega'nın varlığı büyük mesele idi. Hele bir de kara şaman olan bir Omega'yı açıklamak aman aman!
İnsanlar kara şamanlara da temkinli yaklaşırlardı ama en azından sorular sormazlardı.
Gerçi Nathan biraz ürkekti. Korkuyordu ama burada olmalarının sebebi olduğunu bildiğinden ses edemiyordu. Yine de halleri sevimliydi. Hatta Gulf odun toplarken "Keşke Wu Lei de burada olsaydı..." dediği işitmişti. Wu Lei güçlü bir kurttu, onları korurdu. Teyzesi ve Nathan'ın ve kuzeninin korkmasına gerek yoktu. Gulf aslında onları koruyabilirdi ama o da başka bir bebek taşıyordu. Chayeon hepsine yetemeyebilirdi, değil mi?
Küçücük kafasında bu denli sağduyulu çıkarımlar yapabiliyor olmasına duygulanmıştı Gulf. Gözlerinin yaşarmaya başladığını hissedince kendi kendine güldü. Gebelik cidden doğurgan her varlığın kalbiyle imtihanı oluyordu.
Ateş yakılıp yemekler yenince Gulf anlattı bir hikaye. Babaannesinden duyduğu eski, neredeyse unutulmuş bir öyküydü. Macera ve ders doluydu.
Sonra Alex anlattı. Ona da ablası anlatmıştı küçükken. İçinde devler vardı ve kahramanlar. Daha çok bir masal gibiydi, tatlı iyilerin kazandığı ve kötülerin hak ettiklerini buldukları.
Sıra Chayeon'da idi. Annesi ona hep hikayeler anlatırdı. Bu yüzden onca hikayeden birini seçmek zor olmuştu biraz. Birkaç defa başladığı hikayeyi boş verip başa sarmış yeni bir hikayeye başlamıştı. Ama nihayet kararı verdi ve anlattı. Uçan devasa kertenkeleler ve onlarla dost olan bir adam hakkındaydı. Ama insanlar bu devasa kertenkelelerden öyle korkuyorlardı ki, onu içkiyle uyutup bu yaratıkların inine gittiler ve hepsini katlettiler.
Ama adam uyandığında çok üzüldü, çok öfkelendi. Köyü terk etti ve o yaratıkların diyarına seğirtti. Hepsi ölmüştü ama bir yumurta kalmıştı. Adam o yumurtayı sıcak tuttu ve yumurta çatlayınca çıkan kanatlı kertenkeleyi büyüttü, eğitti. Kocaman olunca da sırtına binip geri döndü ve köyü yok etti.
Sıra Nathan idi. Küçük çocuk biraz korka korka da olsa arkadaşı Kao'dan duyduğu hikayeyi anlatmaya başladı. Bir korku hikayesiydi. Ama umusamadı. Zaten bu gece gözüne uyku girmeyecekti her halükarda küçük çocuğun.
İki çadıra dağıldılar. Her zamanki gibi büyük olana Gulf, Alex ve Nathan, küçük olana Chayeon yerleşti.
Uykuya dalmak zor olsa da dalınca huzurla uyumuşlardı. Belli ki dağın hanımı hikayeleri beğenmişti.
α
Wu Lei ve Yeol...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılkaya Destanı
Fantasy"Kilre beline kadar inen saçlarını savurdu ve havada süzülen bir tel ufalanıp toprak oldu. Negül suyla kaplı dünyasının toprak olduğunu görünce kederinden ağladı, yağmur oldu. Yası o kadar uzun sürdü ki, nihayet durdurduğunda toprağın dörtte üçü suy...