AYUM
"[...]Toprak suyla kavuştuğunda, yerden ilk ağaç yükseldi. Bir çam ağacı idi.
Ağaç öyle bir uzadı ki, kökleri Yeraltı Diyarı'na indi, zirvesi Negül'ün katına çıktı. Her dalında, çeşit çeşit tohumlar vardı.
Negül hafifçe kaldırdı sol elini, rüzgâr oldu, yel savurdu hepsini.
Kilre toprağın içine çekti onları.
Yağmur yağdı, filizleniverdi hepsi...
Bu tohumlardan ilk çiçek veren, bir gül ağacı oldu. Yazın açtı, güzün açtı, kışın açtı, baharın açtı, yediveren oldu.
[...]
Tüm tohumlar toprağı bulup saçaklandığında, şişti çam ağacının gövdesi. Şişti, şişti ve yarıldı. Ayum doğdu.
Diğer İlahi Varlıklar'ın aksine, ışığın ve karanlığın çiftleşmesinden değil, su ve toprağın birleşmesinden, yeryüzünde vuku buldu. Yeryüzü'nün Kızı oldu.
Ondandır ki, tüm İlahi Varlıklar'ın içinde insanoğlu'na en kıyamayan da oydu.
Hem çok içerler, çok kızardı onlara, hem de kıyamaz, yardımlarına koşardı.
Bolluktu, bereketti, süreklilikti...
İlk insan erkekti, Negül'ün silüetinden yaratılmıştı, kadınlar ise, Ayum'un... Elbette ki dişil tek ilahi varlık o değildi. Lakin Yeryüzü'nün Kızı o idi.
Yine ondandır ki, gebe kadınları hep kayırdı, habis ruhları onlardan uzak tuttu. [...]".
Böyle geçerdi Yaratılış Destanları'nda. Herkes anlatırdı ve de herkes göz ardı ederdi bariz olanı. Oysaki birazcık dikkatli baksalar, göreceklerdi Ayum'un gerçek atalarını...
Ateş yakmamışlardı. Karanlıkta, sessizce bekliyorlardı. Güneş nöbetini aya bırakalı baya oluyordu. Ama henüz bir hareket yoktu.
Chayeon kendini tüm düşüncelerden sıyırmış, görevine odaklanmıştı. Başaracaktı. Yine de ara ara, kendisini bir korku sarıyor, bu gece, Yeryüzü ve Yeraltı arasında bir köprü olduktan sonra, bunun, hayatını nasıl etkileyebileceğine dair, endişeler peydah oluyordu yüreğinde.
Lakin kendini sakinleştirmeyi de biliyordu. Önemli olan şu andı. Sonuçlarına daha sonra bakardı.
Mew gözünü karartmıştı. Buraya kadar geldikten sonra, başarısız olamazdı, olmayacaktı.
Adamlar gergindi. Bir orduyla baş edebilirlerdi. Ama söz konusu habis bir ruhu yakalamak olunca, ürpermelerine ve de kendilerinden şüphe duymalarına engel olamıyorlardı ara sıra.
Ama bir şeyden emindiler: Alfa'ları onlara güveniyordu. Bunun da onurunu hissetmek, çok iyi geliyor, kendilerini yoklayan korkudan sıyrılmalarına yardımcı oluyordu.
Sessizlik Wa Yo'yu delirtmek üzereydi. Usulca saklandığı yerden ayrılıp şamana doğru gitti.
Gulf'un tek ihtiyacı olan odaklanmaktı. Odaklanmak ve tüm dikkatini vermek. Diğerlerinin aksine o, korkmuyordu. Çünkü bu gece, Asena da ona eşlik edecekti. Kendine güvenmediğinden değildi. Ama Asena arkasında olunca, başarısız olmayacağına emin oluyordu.
Wa Yo'nun geldiğini görünce kaşları çatıldı. Hâlbuki ne güzel, yüzünde şu mimiksiz ifadesi vardı. Çocuğun korktuğunu ve vazgeçme ihtimalini düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılkaya Destanı
Fantasy"Kilre beline kadar inen saçlarını savurdu ve havada süzülen bir tel ufalanıp toprak oldu. Negül suyla kaplı dünyasının toprak olduğunu görünce kederinden ağladı, yağmur oldu. Yası o kadar uzun sürdü ki, nihayet durdurduğunda toprağın dörtte üçü suy...