Gulf kucağındaki oğlunu Chayeon'a uzatıp hızlı adımlarla yöneldi sevdiği adama. Ah, ne çok özlemişti! Mew de onu özlemiş miydi? Sonuçta Gulf Cerrahlarla ne kadar süre geçirdiğinden emin değildi. Tek bildiği doğuma daha vardı onların yurduna ulaştığında. Dışarıda, burada ne kadar zaman geçmişti, bilemiyordu. Savaş henüz bitmişti belli ki ama ne kadar sürmüştü?
Özlemişti. Mew de çok özlemişti. O kadar gürültünün, karmaşanın, o kanlı savaşın ortasında nasıl yapmıştı da Omega'yı özleyecek vakit bulmuştu, o da bilmiyordu. Fakat özlemi Alkım'ı doldurup taşırabilirdi.
Gulf belli belirsiz gördü sargılı gözünü. Aldırmadı. Sonra bizzat kendisi sarar, tüm yaralarından öperdi.
Tek hamlede sarıldılar birbirlerine.
Gulf kollarını sevdiği adamın boynuna dolamış, sıkı sıkıya tutunmuştu. Mew bir elini eşinin beline diğerini sırtına yerleştirmiş, büyük ve yara bere içindeki avuçlarıyla onu sıkıca kavramıştı. İkisinin de ayrılıp da kollarının arasındaki mutluluğun bir serap olduğuna dair korkularıyla yüzleşecek cesareti yoktu.
Alex de şiş karnı ve elinde Nathan'ın eli, bekliyor, göz ucuyla sürüden kalanları süzüyor, Wu Lei'i arıyordu. Lakin onu göremiyor, göremediği her an endişeleniyor, yüreğine bir sarmaşık misali dolanan korkuya teslim oluyordu.
Yaklaşıp sordu birine. Rastgele, Wu Lei'i tanıyıp tanımadığına bakmadan. Ama tanıyordu. Oradaki herkes, Wu Lei'i ve Chanyeol'ü tanıyordu.
Alex ağladı. Kardeşinin ölümünde tutmak zorunda kalmıştı hıçkırıklarını, bu kez tutmadı. Çığlık çığlığa ağladı. Dizleri toprağa değene kadar küçülüp yerden destek ala ala ağladı. Yanında kardeşinden kalma emanetin elini kırarcasına sıka sıka ağladı. Tek eliyle şiş karnına sarıla sarıla ağladı.
Kadının yakarışları ve balıkçılların çiğ sesleri hariç çıt çıkmazken sanki mümkünmüş gibi daha da sarıldı Alfa ve Omega birbirlerine. İkisi de tutulan yası tanıyordu. Gözlerindeki yaşlar sadece kavuşmanın mutluluğu değildi artık, aynı zamanda kayıpların yaslarıydı.
Chayeon Alex'in haline şahit olunca bir an duraksadı yaşaran gözlerle. Kucağında yeğeni, kardeşi bildiği adamın, alfasının oğluyla, tutup çekti sessiz kalabalıktan birini. Chanyeol'ü sordu. Tarif etti: Uzun, kızıl saçlı gençten bir çocuktu işte! Oysaki tarife hacet yoktu.
Chayeon'un yaşlı gözlerinin ardında, hüzünden çok öfke vardı. Kendine öfkeliydi, orada olmadığı için, alfasına öfkeliydi orada olmasına izin vermediği için, Chanyeol'e öfkeliydi öldüğü için! Omzunda hissettiği sıcaklığa kadar da sürdü öfkesi. Kıpkırmızı gözlerle başını çevirip baktı omzundaki elin sahibine.
Cerrah kadın bir dokunuşla ruhu iyi edemeyeceğini biliyordu. Ama yine de adama kıyamamış, belki de ağlayacak omzu olur ümidiyle adama uzanıp dokunmuştu.
Chayeon Cemre'ye döndü. Başta sadece kadının yüzüne bakmakla yetindi kirpiklerinden düşen damlalar çenesinden damlarken. Sonra hafifçe eğdi başını. Alnını, kendisinden çok da kısa olmayan kadının omzuna koydu. Belki dağı taşı inletmiyordu yası. Ama sırtını sıvazlayıp saçını okşayan kadının kalbini titrettiği kesindi.
α
Gulf Alfa ile birlikte, bir ailenin savaşta hasar görmemiş evinde misafir ediliyordu. Bembeyaz çarşaflar serili yatağa uzanmış, eşi ve onun göğsünde uyuyan oğlunu izliyordu. Yasav'ın bu kadar batısında bile olsa, Kızılkaya'da olmasa bile, ailesi bir araya gelmişti. Eşi ve oğluyla birlikteydi. Mutluydu. Her ne kadar en iyi koşullar altında olmasa da Alex sağlıklı bir kız evlat dünyaya getirmiş, Yeol'e de sütannelik yapmak istediğini söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılkaya Destanı
Fantasi"Kilre beline kadar inen saçlarını savurdu ve havada süzülen bir tel ufalanıp toprak oldu. Negül suyla kaplı dünyasının toprak olduğunu görünce kederinden ağladı, yağmur oldu. Yası o kadar uzun sürdü ki, nihayet durdurduğunda toprağın dörtte üçü suy...