EREV
Bilinen ilahi varlıklar arasında, en meçhul, en gizemli olanıdır. Adı bazı Yaratılış metinlerinde geçer. Kendisi ile ilgili kesin ve net bilgiler bulunmamakla birlikte, gecenin ve rüyaların, onun hâkimiyet alanı olduğu bilinmektedir.
İnsanlar ondan yüz çevirmiştir.
Bazı yazıtlarda geçmesine rağmen adı, son yüzyıllarda, hiç zikredilmemiştir.
Ondan bahsedildiği, ancak, "Unutulmuş Tanrı", denildiğinde anlaşılır.
Belki insanoğlu onu unutmuş olabilir, ama görünen odur ki, o da insanoğlundan geçmiştir.
Gulf, öylece kalakalmıştı.
Bakışları yere düşmüştü ve kolları, adeta kemiksizmişçesine iki yanından sarkıyorlardı. Acele etmesi gerekiyordu, farkındaydı. Ama şu an, geri dönmenin bir önemi olup olmadığından emin olamıyordu.
Çok düşünmüştü Alfa'nın teklifini. Çok düşünmüş, lakin bir türlü karara bağlayamamıştı. Geride onu bekleyen hiç kimsenin ve de hiçbir şeyin olmadığının bilincindeydi. Ama orası eviydi. Anne babasının silik hatıraları vardı o evde. Asena'nın ise ta kendisi... Öyle birden bire, kopmaya karar verememişti.
Bir yandan da korkuyordu. Hiç bu kadar kalabalık olmamıştı onun hayatı. Şimdi ise arkadaşları vardı. Chayeon, Alex, Yeol vardı. Nathan vardı. Hatta Nathan'ın arkadaşı vardı, Kao. Pek bir samimiyetleri yoktu, ama Chayeon'un babası da vardı. Bu kadar bile kalabalık bir hayata sahip olmak, onun için çok yeni ve bilinmez bir durumken, birden, bir sürüye dâhil olmak... İşte o tamamen tekinsiz bir alandı.
Düşününce, şimdiden kaybedecek ne çok şeyi olmuştu öyle.
Bırakın dilinin, aklının bile söylemeye cesaret edemediği, bir de "O" vardı. Alfa. Mew.
Adama karşı ne hissettiğinden emin değildi. Başlarda dikkat bile etmemişti kaşına gözüne. Görevini yapıp giderdi o. Hiç âşık olmamıştı kimseye, kimse de ona... Herkes kara şamanı görüyordu ona bakınca. Kimsenin Gulf'la ilgilendiği yoktu. O da onlarla ilgilenmeyi bırakmıştı bir süre sonra. Ama adamla ilgili bir şeyler vardı, en başından beri dikkatini çeken. Ailesine düşkündü, açgözlü değildi, nazikti, kibardı, iyi bir liderdi... Tüm bunlar bir yerde, adama bakmasına neden olmuştu. Lakin hiçbir zaman, izin vermemişti gördüklerini beyninin işlemesine. Ta ki babaannesi ona, o soruyu sorana kadar...
Evet, sorunun cevabı da barizdi. Çok yakışıklıydı adam. Gören en az bir gözünüz varsa şayet, dönüp bir daha bakardınız ona, ilk görüşünüzde tatmin olmayıp.
Bir süre sonra, Gulf'ta her şey karışmış, adamın ayak sesleri, kalbinin ritmi olmaya başlamıştı. Ne zaman yaklaşsa, ona nefes almayı unutup yeniden öğrenmişti. Kimsenin nazarı, onun bakışları altında kaldığı anlar gibi, ısıtmamıştı yanaklarını.
Adama karşı ne hissettiğinden emin değildi, ama hissediyordu işte! Adını koymak kolay olmayacaktı bu duygunun, ama oradaydı.
Yüzü ıslanmıştı. Alfa'nın evindeki cisminin yanakları, sırılsıklamdı şu an muhtemelen ve yine gözyaşlarının yansıması, vuku bulmuştu ruhunda.
Asena torununu uyarmak için ağzını açmıştı ki, çocuğun yüzündeki ıslak lekeleri gördü. En azından onların ruhlarını... Onu bu denli üzdüğü için kendi de kırılmıştı kendine. O da ağlamak istiyordu.
Bedenlerin doğal tepkilerinin yansımaları, öldükten sonra da devam ederdi.
Ama şu an sırası değildi. Çocuğun bir an önce dönmesi gerekiyordu. Tam yine niyetlenmişti ki:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılkaya Destanı
Viễn tưởng"Kilre beline kadar inen saçlarını savurdu ve havada süzülen bir tel ufalanıp toprak oldu. Negül suyla kaplı dünyasının toprak olduğunu görünce kederinden ağladı, yağmur oldu. Yası o kadar uzun sürdü ki, nihayet durdurduğunda toprağın dörtte üçü suy...