OBURSUK
Obursuk kötücül bir yol iyesidir. İnsan iken çokta gözü olmayan, az ile yetinen biri olduğuna, lakin en nihayetinde açlıktan bir yol kenarında öldüğüne inanılır. Bunun sebebi ise kendisiyle karşılaşanların anlattıklarıdır:
Derler ki, bu kötücül yol iyesi bir deri bir kemik olarak görünür, haline acıyıp onu atına veyahut arabasına alınca da on dolu tahıl çuvalı gibi şişer imiş. At yorgunluktan telef olur, araba tuzla buz olur imiş.
Araba çökse atına biner, at ölse sırtına yerleşirmiş.
Bu melun varlığın elinden kurtulan zatlara göre, kurtulmanın tek yolu onu uyutmakmış. Bir zat sülalesinden yakındığı olayları anlatarak becermiş bunu. Bir başkası güzel hikayeler anlattığını söylemiş. Diğeri kendisine mayalanmış üzüm nektarı içirip sarhoş etmiş.
Uykuya dalınca, kendiliğinden düşermiş attan da, arabadan da, sırttan da...
Ama uyutmayı beceremezsen ölene kadar taşırmışsın onu.
Pek de yaşamazmışsın zati.
(Halk anlatılarından)
Çıktıkları bu yolculukta neredeyse bir ayı doldurmak üzerelerdi. Kuzey'in çetin kışının karı henüz ortalarda gözükmese de rüzgarın ayazı birkaç gündür hissediliyordu.
Gulf bu bir aylık süreçte Reva ile oldukça yakınlaşmıştı. Rüzgar Söyleyen kara şamana diğerlerinden daha samimi bir tavırla yaklaşmaktaydı.
Rüzgar Söyleyen...
Gulf hala daha bu unvanın gizemini, getirdiği yetileri çözememişti.
Diğerlerinin derdi onun bir kara şaman olması mıydı yoksa bir Omega olması mıydı, bilemiyordu. Ama tüm sohbetleri mesafeliydi.
Öte yandan Reva'nın kendisine olan yaklaşımını da ilginç buluyordu.
Ona bu konuyu açtığında ise sadece bir tebessüm elde etmişti.
Gün geceye varmak üzereyken önden yolladıkları öncülerden biri, az ötedeki su kaynağını haber etmek için geri dönmüştü. O gece orada konaklanacaktı belli ki.
Yakılan ateşleri tek tek kolaçan ediyordu Gulf. Hal hatır soruyor, kaynayan aşları kontrol ediyor, bazen oturup sohbete dalıyor, en nihayetinde de sofralarına konuk oluyordu. Herkesle ve her şeyle ilgilenmeyi kendine bu yolculukta adet edinmişti. Başkalarını düşünme fırsatı olmamıştı hiç. Yalnız geçen onca yılda babaannesi ve kedisinden başka düşünecek kimsesi olmamıştı. Lakin şu an koca bir sürüsü vardı.
Küçük turu bitip eşinin yaktığı ateşin başına geldiğinde eşini tek başına ateşi seyrederken buldu. Onun geldiğini anlar anlamaz yüzüne yorgun bir gülümseme yerleşmişti.
"Nasıl geçti? Var mı bir eksiği gediği olan?", diye sordu.
Alışmıştı artık eşinin bu gece kaçamaklarına. Hem tatlı da buluyordu. Sürüsüyle, halkıyla ilgilenmesi elbette münasipti. Bunu yaparken bu kadar canı gönülden yapıyor olması da takdir edilesiydi.
"Yok, herkesin aşı tam, ateşi harlı. Sadece yol yorgunu hepsi."
Mew bir iç çekti.
"Bir bu kadar daha, belki daha da fazla gidilecek yolumuz var. Daha da yorulacaklar, yorulacağız."
Düşüncelere daldı Alfa.
"Ne var aklında?"
"Kuzey.", dedi Mew uzatmadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılkaya Destanı
Fantasy"Kilre beline kadar inen saçlarını savurdu ve havada süzülen bir tel ufalanıp toprak oldu. Negül suyla kaplı dünyasının toprak olduğunu görünce kederinden ağladı, yağmur oldu. Yası o kadar uzun sürdü ki, nihayet durdurduğunda toprağın dörtte üçü suy...