Aynı adam, elinde tuhaf bir şişeyle geri döndü. İçindeki sıvı süte benziyordu. Yüzündeki güven verici gülümsemeye rağmen Gulf oğluna sıkı sıkıya yapıştı.
Bu sefer adam elindeki şişeyi Gulf'a uzattı.
Adamın suratını biraz daha dikkatli bakınca yanağında tomurcuk güle benzeyen lekeyi gördü.
Şaman temkinli hareketlerle şişeyi aldı.
Ucunda kauçuktan yapılma bir eklenti vardı. Bu haliyle şeye benziyordu şişe... Bir çeşit memeye...
Gulf adama tekrar bakınca, adam, kucağında sanki bir bebek varmış gibi kollarını göğsünde birleştirdi, sonra da bir elini çekip elinde bir şey tutuyormuş gibi kucağındaki hayali bebeğe içirdi.
Gulf anlamıştı.
Aynısı yaptı.
İyi gidiyorlardı.
Gözleri yine doldu.
Tam arkadaşlarını soracaktı ki adam yine de kaybolmuştu.
α
"Bırakın beni!" ,diye gürledi Chayeon.
İkidir bu şekilde zapt ediliyordu ve bu durum zoruna gitmeye başlamıştı.
Şimdi bir de yere zorla götürülüyordu.
"Chayeon?", dedi tanıdık ses. Alex'ti.
Kadının sesini duyunca sakinleşmişti. Adamlar artık onu tutmaya çalışmıyorlardı. Chayeon kadına meyledince muhafızları onları yalnız bırakmaya karar vermişlerdi.
Dostuna sarıldı. Karnı burnundaydı neredeyse. Ne kadar zamandır buralardı ki?
Az sonra Nathan'ı da gördü. Çocuğun yanakları sağlıklı bir ala sahipti.
"Daha iyi.", diye temin etti onu Alex.
"Gulf nerede? Onu gördün mü?", diye de ekledi.
Chayeon başını salladı. Sormaya hacet yoktu. Belli ki Alex'in de Omega'dan haber yoktu.
Kavuşmanın sevinci kısa sürüp yerini arkadaşlarının endişesi aldı.
Az sonra içeri iki kadın girdi. Birini Chayeon daha önceden görmüştü. Diğerini ikisi de bilmiyordu.
"Kusurumuza bakmayın!", dedi sarı, toplu saçlı kadın. "Biraz geç oldu sanırım. Erken de olmuş olabilir, bilemiyorum!", diye şakıdı gülerek. Nathan teyzesinin arkasına sinerken kadınla adam sarışına kalkmış kaşlarla bakıyorlardı.
Kadınsa hiç istifini bozmadı, gülümsemeye devam etti.
Biraz sonra bir kez daha açıldı kapı. Omega kucağında bir bebekle içeri girdi. Başta ürkekti adımları fakat dostlarını görünce hemen hızlandı.
Refakatçisi olan gül benli adam ile iki kadın onlara biraz zaman tanıdı.
Herkes kavuşup, biraz sakinleyince Gulf kadına döndü:
"Teşekkür ederim."
Kadın elini sallayarak: "Hiç önemli değil, bir Omega'ya kapımız her zaman açık!", dedi.
Bir sessizliğin ardından, "Burası tam olarak neresi?"
"Zamanın içinde bir yer ve de hiçbir yer."
Bir şey anlamamışlardı.
Devam etti sarışın:
"Siz şamanlar gücünüzü nereden alıyorsunuz Gulf?"
"Kara şamanlar Kilre'nin Alemi'nden, ak şamanlar Negül'ün."
Kadın memnun bir şekilde başını salladı:
"Bir Cerrahlar da gücümüzü bizzat zamanın kendisinden alırız. Bu yüzden zamansız ve mekansızız."
Gulf anlamıştı. Galiba...
"Konuşmakla ilgili bir sorununuz ya da tabunuz mu var?"
Birkaç göz kırpmasından sonra bir kıkırdama eşliğinde cevap verdi kadın:
"Ah! Biz birbirimizi biliriz! Yani... Nasıl desem... Birbirimizin başlangıcını ve sonunu... Akıl okumak gibi fakat değil. Hal böyle olunca da konuşmaya pek ihtiyaç duymuyoruz. Ben her defasında durumu açıklamak zorunda kaldığımdan hala konuşmayı seviyorum. Ama diğerlerimiz için dudaklarını hareket ettirip sesler çıkarmak çok meziyetli bir iş. Bilmem ne kadar anlatabildim. Şimdi müsaadenizle...", dedi ve ayrıldı.
"Peki hiç mi düşünmediniz ilminiz bizimle paylaşmayı?"
Soru Chayeon'dan geldi.
"Düşündük, değil mi Gülbey?", dedi arkasındaki adama. Yüzündeki tomurcuk güle benzeyen doğum lekesi manalanmıştı. "Gerçi Cemre de bir kez denemek istiyor."
Sesi imalıydı.
Cemre, kısa saçlı, esmer kadın olmlıydı.
"Eskiden adı Gülbey değildi. Sizin âleminizde kısa –ya da uzun, zaman nasıl algıladığınıza göre değişiyor- deneyim yaşadıktan sonra bu adı kullanmaya karar verdi."
"Şimdi ne olacak?"
Bu soru Alex'tendi.
"Geri döneceksiniz."
"Cemre! Yolculukları boyunca onlara eşlik eder misin? İstediğin kadar onlarla kala da bilirsin."
Kadın sadece başını salladı.
"Bekle!", dedi Gulf. "Benim bir sorum daha var."
Kadın gülümsedi:
"Beş sene. Belki altı.", dedi.
Gulf başını salladı.
Alex bir şey anlamamıştı fakat Chayeon çözmüştü.
"Tuhaf olmalarını bekliyordum tabi...", dedi Alex, "...ama bu kadarını değil."
Hemfikirlerdi.
Adı Cemre olan refakatçileri onlara bakıp gülümsedi.
Chayeon birden kendini mahcup hissetti. Neden bilmiyordu kadını kendine yakın buluyordu. Kadının tavırları da samimi geliyordu. Sanki onunla ayrıca ilgileniyormuş gibi...
Belki de uyduruyordu.
Bir... Bir çeşit tünele girdiler. Tek fark bu tünel bembeyazdı.
Uzadıkça uzadı yol.
α
Sahilde beliriveren beyaz yapı ürkek bir meraka sebebiyet vermişti. Herkes zaferin kırgın sevincini ve de mağrur yorgunluğunu yaşarken, nereden peydah olduğu bilinmeyen bu yapıyı elbette çoğu tanıyordu. Neredeyse hiçbiri bizzat görmemişti belki ama anlatılanlar herkes az çok bilirdi. Cerrahları, herkes az çok bilirdi.
Alfa herkes kadar meraklı ama diğer herkesin aksine umut doluydu. Diğerleri ürkse de o bu beyaz yapının içinden dostları, sevdiği, en önemlisi de evladı çıkacak umuduyla heyecanlanmıştı.
Tüm gazilerin şaşkın bakışları eşliğinde dalgalandı beyaz yapının duvarı. Sanki orada değilmiş gibi, sanki bir hülyaymış gibi...
O hülyanın içinden de birtakım gölgeler hareket etti. Gölgeler yaklaştıkça cisimleşti. Onlardı. Mew'in ailesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılkaya Destanı
Fantasía"Kilre beline kadar inen saçlarını savurdu ve havada süzülen bir tel ufalanıp toprak oldu. Negül suyla kaplı dünyasının toprak olduğunu görünce kederinden ağladı, yağmur oldu. Yası o kadar uzun sürdü ki, nihayet durdurduğunda toprağın dörtte üçü suy...