Tanrıların Arzuları 5

236 29 5
                                    

İSİM TABUSU

Yasav'ın Güney kıyılarında, adı unutulmuş bir köyde, adı unutulmuş bir genç kız yaşıyormuş. Bu genç kız, bir şifacının kızıymış. Annesine yardımcı olmak için, beş günde bir, köyün yakınlarındaki ormana gider, ilaç olarak kullanmak üzere bitkiler toplarmış. Köylü her defasında arkasından bakar, "Bu defa dönemeyecek yalım..." , gibi sözler sarf ederlermiş, zira ormanda kurtlar yaşıyormuş.

Günlerden bir gün, yine, bu kızcağız ormana gitmiş. Bir şelalenin başladığı yerde, nadir ama çok etkili, ağrı kesici bir ot yetişiyormuş. Ot, tehlikeli bir yerdeymiş lakin ondan daha kuvvetlisi de yokmuş. Otları toplarken birden ayağı kaymış ve şelaleye düşmüş. Akıntı o kadar şiddetliymiş ki dengesini bulup sudan çıkamamış. Bir an başını çarpmış. Sonra her yer kararmış.

Kız bir uyanmış, şelalenin aktığı nehrin kıyısında, otların üzerinde uzanıyormuş. Uzaktan, ormanın içinde, bir çift sarıgöz görüp yaklaşmış. Ama gözlerin bir kurda ait olduğunu anlayınca durmuş.

Başta korkmuş. Hemen koşup köyüne dönmüş. Lakin eve varıp elbiselerini çıkarınca, üzerilerinde boz rengi tüyler bulmuş. Ormanda gördüğü kurdun da tüyleri bozmuş.

Aradan yine beş gün geçmiş. Kız o gün ekmek pişirip öyle gitmiş ormana. Giderken de yanına almış ekmeklerden birini.

Yine kurtla karşılaşmayı umuyormuş. Karşılaşmış da. O şelalenin orada görmüş kız kurdu. Kurt önce hırlamış kıza. Kız yine başta korkmuş. Ama bu sefer kaçmamış. Yavaşça yaklaşmış, diz çöküp başını eğmiş. Kurt bir süre hırlamaya devam etse de sonunda susmuş ve oturmuş. Kız da oturmuş kurdun karşısına ve ona pişirdiği ekmekten uzatmış. Kurt et olmadığı için burun kıvırsa da yemiş bir iki lokma. O günden sonra arkadaş olmuşlar.

Gel zaman git zaman, bir melun takmış kıza kafayı. Onu takip eder olmuş. Ormana giremiyormuş korkusundan. Bu da canını çok sıkıyor, gururunu kırıyormuş.

Bir gün, kızı beklemiş ormanın girişinde. Kız korkmuş, kaçmış, ormana sığınmaya meyletmiş. Ama yakalamış o melun, kızı. Kız çaresiz korkuyla olacakları beklerken aklına kurt gelmiş. Öyle bir içten "Kurt!" demiş ki ağlayarak, hayvan ta ormanın derinliklerinden işitmiş arkadaşının sesini. Koşmuş durmuş o melunun karşısına. Kızı harap olmuş, o halde görünce tek hamlede parçalayıvermiş melun herifin boynunu.

Kızın köye dönecek hali yokmuş. Kendini toplayana kadar beklemiş orada. Kurt da yanı başında.

Gün batıp da kız hala evine dönmeyince, anası aramaya çıkmış yavrusunu. Bulmuş da. Kızı da... O melunun cansız cismini de... Kurdu da...

Kızı alıp eve getirmişler. Melunu da bırakmışlar orada kalsın. Kurt da ormana dönmüş.

O zihniyeti kötü, kanı bozuk da birinin evladıymış. Eh, o da merak etmiş yavrusunu. Lakin bu kanı bozuk herif köyün hatırı sayılır, sözü geçer bir ağasının oğluymuş. Tüm köyü seferber etmiş oğlunu bulmak için. Ormanın önünde de bulmuşlar.

İzlerden belliymiş bunu bir kurdun yaptığı. Derken aklı kendine yetmez biri çıkmış, anlatmış melunun kıza düşkünlüğünü. Kızın ormana sürekli gittiği de bilinen bir şey olduğundan. hemen kendinden yönlü, bağdaştırmış adam olayları.

Kızı da anasına yakalayıp bağlamışlar bir ağaca. Günlerce gecelerce aç susuz bekletmişler orada. Anası zaten yaşlı kadının tekiymiş, ölüvermiş hemen. Ama almamışlar cesedini. Kızcağız, günler sonra bir gece, anlayınca vaktinin geldiğini, son nefesinde, son gücüyle bir kelam edip "Kurt!", demiş yine. Etraflarında onlardan yüz çevirmiş, kendi işine gücüne bakan ahaliden birkaçı duymuş kızı. Önemsememiş. Kız da canını vermiş.

Kızılkaya DestanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin