Elimde tuttuğum Dragunov(Kanas)'u hedefe doğrultmuş, atış yapmak için uygun anın gelmesini bekliyordum.
Hedefle aramdaki mesafe yaklaşık 1000 metre kadardı. Bir apartmanın çatısından, karşımdaki 50 katlı gökdelenin 10. katındaki toplantıyı rahatlıkla seyrediyordum. Silaha takılı dürbünden gördüğüm kadarıyla; Hedefim şu anda toplantı salonundaki masada oturuyor ve sinirli bir şekilde şirket çalışanlarına bir şeyler anlatıyordu. Biraz sonra ölecek olması çok yazıktı.
Rüzgarın hızını ve aradaki mesafeyi göz önüne alarak, derin bir nefes alıp verdikten sonra atışı yaptım.
Namludan çıkan kurşun aradaki bin metrelik mesafeyi hızla kapattı ve hedefi alnının tam ortasından vurdu. Alnından kafatasının içine giren mermi, adamın beynini parçalayarak arkasındaki duvara saplandı. Joe Dewaney'in önünde oturduğu duvar, soyut bir resimdeki fırça darbeleri gibi adamın beyninden çıkan parçalarla şekillendi. Toplantıda bulunanlar çığlıklar atarak, panikle ayağa fırladılar.
Suikastin sonucu başarılı olmuştu ve Joe Dewaney artık yaşamıyordu.
Bu aşamadan itibaren dürbünle odada meydana gelen kargaşayı daha fazla seyretmeye gerek yoktu.
Silahın namlusunu yere indirdim, siper aldığım bacanın arkasından doğrularak ayağa kalktım. Bugün de aldığım parayı hak etmiş, görevimi başarıyla tamamlamıştım. Artık gönül rahatlığıyla eve gidebilirdim.
Silahı çantasına yerleştirdim ve zemine düşen boş kovanı aradım. Kovanın düşeceği yönü bildiğimden fazla aramama gerek kalmadı. Düştüğü yerden alarak çantanın içine attım. Son bir saattir zaman geçirdiğim yeri dikkatlice incelemeye başladım. Burada dikkatimden kaçan bir ipucu bırakırsam, polislere beni yakalamaları için davetiye çıkarmış olurdum. Etraf temiz görünüyordu.
Silahın bulunduğu çantayı omuzuma asarak çatıdan bir kat aşağıya indim. Daha önce yukarı çıkmak için kullandığım asansörün içine girdim ve zemin katın düğmesine bastım. Asansörün kapısı kapanınca sırtımı kapıya döndüm, aynaya bakıp kendimi incelemeye başladım.
Taktığım siyah lensler yüzüme bambaşka bir hava vermişti. Şapkanın altından çok az görünen siyah peruktan çıkan saçlar ise cinsiyetim hakkında ipucu verilmesini engelliyordu. Belime kemer bağlayarak sıktığım iki beden büyük siyah pantolon, vücut hatlarımı gizlemeye yardımcı oluyordu. Üzerime giydiğim siyah kaban ise dökümlü bir model olduğundan göğüslerimin kabarıklığını güzelce örtüyordu. Bu görüntümle insanların beni teşhis etmesi oldukça zordu.
Zemin kata geldiğimizi haber veren asansörün sesiyle, tekrar yönümü kapıya çevirdim. Kapı açılınca karşımda asansöre binmek için bekleyen birini görmedim, bugün şansım yolunda gidiyordu.
Çevremdeki her sese kulak kabartarak temkinli adımlarla binanın dışına çıktım. Başımı hiç yukarı kaldırmadan hafif kamburumu çıkartarak, plakasını söktüğüm motosikletime bindim ve hemen oradan uzaklaştım.
Şehrin biraz dışında, arkasında büyük bir orman bulunan, bahçeli iki katlı bir evde oturuyordum. Aldığım bu işlerden kazandığım parayla iyi bir birikim yapmıştım. Hesabımda bulunan bol sıfırlı meblağ ile, dünyanın istediğim yerine gider, istediğim şekilde yaşardım. Ama içimde bir his yaşadığım bu şehrin benim evim olduğunu söylüyordu. O yüzden Burlington'dan hiç ayrılmak istemiyordum.
Evin bahçe kapısına gelince uzaktan kumandanın düğmesine basarak kapıyı açtım. Demir kapı yana doğru açılmaya başlayınca, kapının tam açılmasını beklemeden içeri girdim ve uzaktan kumandayla tekrar kapattım. Motoru sürmeye devam ederek evin önüne kadar geldim.
Evin bahçesine üstünkörü bir göz gezdirip anahtarla kapıyı açarak içeri girdim. Bir an önce giydiklerimden kurtulmak istediğimden üstümü değiştirmek için odama çıktım. İçeri girer girmez başımdaki şapkayı çıkartıp yatağın üzerine fırlattım. Banyoya gidip ellerimi iyice yıkayıp gözümdeki lensleri çıkartarak çöpe attım.
Aynaya baktığımda sarıya çalan ela gözlerim duygusuz bir ifadeyle bana bakıyordu. Biraz evvel genç bir adamı öldürmüştüm ama işin kötü yanı bunu yaparken hiçbir şey hissetmemiştim. Artık aldığım para bile o kadar umurumda değildi. Sadece verilen işi sorunsuz bir şekilde tamamlamak beni ilgilendiriyordu.
Düşünmeye ara vererek kafamdaki siyah peruğu çıkartıp çöpe attım. Koyu bakır rengi saçlarımı ellerimle havalandırarak, hacimli bir şekilde sırtımdan aşağı dökülmesini sağladım. Üzerimdeki giysileri de çıkartıp çöpe atarken müsait bir zamanda hepsini bahçeye götürüp yakmayı bir kenara not ettim. Sahte kılığımdan sıyrılıp gerçek halime döndüğümde biraz rahatlamıştım. Sıra guruldayan midemi susturmaya gelmişti. Şimdi aşağıya inip karnımı güzelce doyurabilirdim. Üzerime tayt ve tişört geçirip hemen aşağıya indim.
Ortam çok sessiz olduğundan çıplak ayaklarımın döşemeye değerken çıkardığı sesi rahatlıkla duyuyordum. Sessizlik rahatsız hissettirmişti bu yüzden biraz gürültü olsun diye salona geçip televizyonu açtım. Televizyon açılınca ekranda, haberleri sunan bayan sunucunun sesi duyuldu.
"Bugün saat 13.35 sıralarında şehrimizin vampir liderinin insan temsilcisi, şirketinin toplantı salonunda silahlı bir saldırıya uğradı. Uzaktan yapılan atış sonucunda Joe Dewaney tek kurşunla öldürüldü. Saldırıyı yapan kişi veya kişilerin polis tarafından yakalanması için yapılan çalışmalar tüm hızıyla devam ediyor. Burlington şehrinin polis şefi Frank Hamill yaptığı açıklamada; Suikasti düzenleyenlerin yakalanıp adalete teslim edilmesi için bütün imkanları seferber ettiklerini açıkladı. Burlington şehri vampir lideri James Brendan Connolly'e ise henüz hava kararmadığı için ulaşılamadı. Suikast ile ilgili yeni bilgilere ulaşıldıkça ekranlardan sizi bilgilendirmeye devam edeceğiz. Bizde kalın haberiniz olsun."
Televizyonun kumandasına basarak kapattım. Polisin elinde herhangi bir ipucu olmadığı için bugün ilk defa duygu belirtisi göstererek gülümsemeye başladım.
Buzdolabını açarak buzluktan bir tane dondurulmuş pizza çıkartıp mikrodalgaya koydum. Pizzanın hazır olmasını beklerken içmek için dolaptan bir kutu bira alarak kapağını açtım. Buz gibi bira mideme inerken izlediği her yolu içimde hissediyordum. Geçtiği yerleri dondurarak vücudumun içinde küçük bir sel gibi ilerlemeye devam ediyordu.
Acaba bugünkü işi bana veren kimdi? Eğer amaç dolaylı yoldan vampire zarar vermek ise direkt onu öldürmem neden istenmemişti? Polisin beni yakalayabileceğini düşünmüyordum ama vampir, insan temsilcisini çok seviyorsa bu işin ucunu bırakmayabilirdi. Her zamanki gibi bu işten paçayı rahat kurtarabilecek miydim? Artık bunu zaman gösterecekti.
Günümüzde dışarı çıkıp bir yere gittiğinizde vampirlerle her yerde karşılaşabiliyordunuz. Genelde para kazanmak için gece görev alabilecekleri işleri seçiyorlardı. Artık vampirler eskisi gibi rahat rahat insanlara saldırıp vampire dönüştüremiyorlardı. Çünkü bu büyük bir suçtu. İnsanlara saldıran vampirler kalplerine tahta kazık çakılarak idam ediliyorlardı. Ya da bazı şehirler ellerini hiç kirletmiyor, direkt gün ışığına çıkararak vampirleri öldürüyorlardı. Kan ihtiyaçlarını da kan bankalarından ya da gönüllü donörlerinden karşılamak zorundalardı. İnsanlardan zorla kan içen vampirler tespit edilirse, bunun cezası da suçun ağırlığına göre değişiyordu. Vampirleri yaralamak için özel yapım gümüş kurşunlar oldukça işe yarıyordu. Gümüş kurşunlar onları öldürmese bile iyileşmelerini geciktirerek zaman kazandırıyordu. Yatak odamdaki gizli bölmeye bu kurşunlardan bol miktarda stoklamıştım. Bu kurşunlar diğerlerine göre daha pahalıydı ama bir kızın hobileri olmalıydı değil mi?
Mikrodalganın alarmı ötünce mutfak masasına oturup pizzamı yemeye başladım. Bir yandan da bugün yaptığım işin üstünden tekrar geçiyordum. İnsan yalnız olduğunda beynindeki düşünceler onu bir türlü rahat bırakmıyordu.
Yemeğimi bitirince salona geçip laptopumdan mail adresimi açtım, mesaj kutum boştu. Artık dikkat çekmemek için günlük rutinime devam edebilirdim.
Yatak odama çıkıp üzerime siyah bir kot ve siyah bir kazak geçirdim. Siyah deri montumu da giyerek üzerime, kalıcı çiçek kokusunu beğenerek aldığım pahalı Fransız parfümünü sıktım. İşim bittiğinde çantamı da alarak odadan çıktım ve motoruma binerek şehir merkezine doğru yola çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Nefes (TAMAMLANDI)
VampireKararlı ve duygusuz olduğuna güvendiğim sesle, "Onları serbest bırakmak için ne istiyorsun?" diye sordum. Fazla düşünmeden soruma yanıt verdi. "Seni!" Tek kelimelik bu cevap tam da duymak istediğim şeydi. "Gel de al o zaman orospu çocuğu. Arkada...