Silahlarımı kuşanmış olarak merdivenlerden indim ve yemek odasına doğru ilerlemeye başladım.
Bu sefer kullandığım silahlar öncekilerden farklıydı. İlk defa bir savaşta galip gelmek için dişiliğimi kullanacaktım. Bu savaş alanı daha önce bildiğim alanlar gibi değildi. Averaj üstünlüğü karşı taraftaydı. Ama ben hayatımı savaşarak geçirmiştim. Hayatta kalmak için savaşmak en iyi bildiğim şeydi. O yüzden yemek odasının kapısına gelince sırtımı dikleştirdim ve başımı geriye attım. Namağlup bir savaşçı edasıyla içeriye girdim.
Ben kapıyı açınca kimin geldiğini görmek için herkes benden tarafa baktı.
Masada kadın erkek eşitliğini dengede tutmak için bu akşam Colin'de yemeğe davet edilmişti. Masada onun oturduğu yerin karşısı benim için boş bırakılmıştı. Elbisemin yürürken açıldığını umursamadan masaya doğru ilerlemeye başladım. Colin'e baktığımda bütün ilgisinin, uzun yırtmacın ortaya serdiği bacaklarımın üzerinde olduğunu gördüm.
Dudaklarından, "Baştan çıkarıcı melek," sözleri döküldü.
James ise beğeni dolu bakışlarını hiç üzerimden çekmeden yürümemi seyrediyordu.
Hannah önce beni yüzünü buruşturarak baştan ayağa bir süzdü sonra tüm dikkatini James'e verdi. Onun bana beğeniyle baktığını görünce de yüzüne renk gelsin diye badana gibi sürdüğü makyajının altından bile sinirden köpürdüğü belli oluyordu.
Ama bu gece yine de giydiği zümrüt yeşili elbisesiyle güzel görünüyordu. Yeşil gözleri giydiği elbisenin etkisiyle daha belirgin hale gelmişti. Sarı saçları, iri dalgalar halinde omuzundan beline doğru uzanıyordu.
Wilson'ın yüzünden ise ne düşündüğü belli olmuyordu. İfadesiz renksiz suratından, iyi bir poker oyuncusu gibi hiç bir şey anlaşılmıyordu.
"Beklettiğim için özür dilerim. Bugün hazırlanmam biraz uzun sürdü de."
Colin karşısında yer alan sandalyeye oturmama yardımcı olurken, "Sen hep bu kadar güzel geleceksen ben asırlar boyu seni beklemeye razıyım," dedi.
James Colin'e sinirli bir bakış attı.
Hannah itici bir tonda, "Sevgilim senin bütün danışmanların böyle Versace marka elbise mi giyiyor? Eğer öyleyse onlara çok para veriyorsun demektir. Hizmetkarları bu kadar şımartmaya gelmez," dedi.
Tek kaşımı havaya kaldırarak Hannah'a baktım. Sonra onu sinir etmek için sırıtarak, "Ben ona danışmanlık yaparken para almıyorum. Çünkü benim paraya ihtiyacım yok. Zevk için bu işi yapıyorum," dedim.
Hannah iyice delirdi. Daha yemek başlamadan savaş çanları çalmaya başladı.
Wilson hemen araya girdi. James'e bakarak, "Yemek servisi başlasın mı efendim?" diye sordu.
Ben yemeğin bu bölümünü unutmuştum. Yine ben yemek yerken insanlardan kan içmeye başlarlarsa, yemeğimi yemeden masadan kalkar giderdim.
James bana bakarak Wilson'un sorusuna cevap verdi.
"Başlasın Wilson çok acıktım ben."
Wilson ellerini çırpınca Robins ve Carolin kapıda göründü. Carolin'in elinde daha önceki yemekte olduğu gibi üstü metal kapakla örtülü bir servis tabağı vardı. Elindekini getirip benim önüme bıraktı. Robins elinde içi gözükmeyen siyah bir sürahi taşıyordu. Sürahinin içindeki sıvıyı herkesin bardağına boşalttı. İşlerini bitirince dışarı çıktılar.
Anlaşılan bu akşam insanlardan kan içilmeyecekti. James'in beni düşünerek bu şekilde bir beslenme şekli seçmesi beni çok mutlu etti. Ona minnetle baktım. Bakışlarımız masada kesişince ona kocaman ışıldayan bir gülümseme gönderdim. Verdiğim tepkiye çok memnun oldu. Bardağını bana bakarak havaya kaldırdı ve sonra dudaklarına götürdü. Bu akşam James'in bu davranışı beni oldukça şaşırttı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Nefes (TAMAMLANDI)
VampireKararlı ve duygusuz olduğuna güvendiğim sesle, "Onları serbest bırakmak için ne istiyorsun?" diye sordum. Fazla düşünmeden soruma yanıt verdi. "Seni!" Tek kelimelik bu cevap tam da duymak istediğim şeydi. "Gel de al o zaman orospu çocuğu. Arkada...