Bavulu hazırlayınca vampirle beraber bahçeye çıktık. Üzerime her zamanki tarzımda siyah kıyafetler giymiştim. Yanıma da beni bir hafta idare edecek kadar kıyafet ve iç çamaşırı almıştım.
Vampir bavulumu hazırlamayı bitirene kadar yanımda beklemişti. Büyük ihtimalle bavuluma gizlice silah koymadığımdan emin olmak istiyordu. Ne diyeyim? Tedbirli bir vampirdi. Telefonumu da benden alarak kendi cebine koymuştu. Ona yıllardır babamın mail adresini kullandığımı söylemek zorunda kalmıştım. Çünkü gasp ettiği eşyaların arasında laptopumda vardı. Bunun için iyi bir bahanesi vardı. Öldürme emrini aldığım mesajın IP adresini kontrol etmek istiyordu. Bilmediği bir şey vardı. Birine böyle bir emir verirsen yakalanmamak için tüm tedbirleri de alırdın.
Motosikletimi sabahleyin barın orada bırakmak zorunda kalmıştım. Garajımda başka lüks araçlar da vardı ama beni öldürmeyi düşünen bu kan emicinin hayatını kolaylaştırmak istemiyordum. Hem o buraya nasıl gelmişti? Bir an aklıma uçabileceği fikri geldi. Bunun düşüncesi bile tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Sanki beynimin içindeki düşünceleri görebiliyormuş gibi vampir bana bakmadan konuştu.
"Bahçe kapısını açarsan aracımız içeri girebilir."
Demek buraya bir arabayla gelmişti. Yüksek duvarların üstünden atlamış olmalıydı. Havaya çok iyi sıçrayabildiğini daha önceki tecrübelerimden biliyordum.
Bahçe kapısını uzaktan kumandayla açarak onun isteğini yerine getirdim.
İçeri siyah lüks Chrysler marka araç girdi ve önümüze park etti. Şoför koltuğunda da Derek'i kollarıyla sıkıca saran vampir William oturuyordu. Harika. Gecem gittikçe güzelleşmeye devam ediyordu.
Dünden beri hiç bir şey yemediğim için çok acıkmıştım. Ne düşündüğümü anlamış gibi karnımdan bir gurultu geldi. Vampir bu sesi duydu ve tepki olarak dudakları hafifçe kıvrıldı.
Arabadan aşağıya inen William arka kapıyı açtı ve liderinin arabaya binmesini bekledi.
Lider küçük dağları ben yarattım havasıyla arabaya doğru ilerledi ve onun için hazır bekleyen kapıdan içeri girdi. Kapı William tarafından kapatıldı. Ben de arabaya bakarak bir süre bekledim. İçimden nereye oturmam gerektiğini düşünüyordum. Lider işimi kolaylaştırdı ve arka tarafın kapısını açtı.
"Sabaha kadar nereye oturacağına karar vermeni bekleyemem. Buraya gel hemen."
Omuzlarımı silktim ve açılan kapıdan içeri girerek onun yanına oturdum. Bavulumu aracın yanına bırakmıştım. William hiç zorlanmadan bavulumu tek eliyle kaldırarak aracın bagajına yerleştirdi.
William işini bitirdiğinde şoför koltuğuna geçti ve araç hareket etti. Yavaş bir sürüşle evimin bahçesinden çıktık. William bahçenin kapısını kapatmam için aracı durdurdu ve arka camını açtı. Ben kapıyı kapattıktan sonra cam kapandı ve evimden uzaklaşmaya başladık.
İçime bir hüzün çöktü. Evimi seviyordum ve orayı terk etmek beni üzmüştü. Bir daha evime ne zaman kavuşabileceğim belirsizdi. Bunu düşününce benim bu duruma düşmeme sebep olan vampire duyduğum öfke artmaya başladı.
Ona bakmadan sinirli bir şekilde, "Beni nereye götürüyorsun?" diye sordum.
Sesimdeki öfkeli tınıyı fark ettiği halde soruma sakin bir şekilde cevap verdi.
"Gidince görürsün."
Konuşmadan, sessiz bir şekilde geçen yolculuktan sonra araba etrafı duvarlarla çevrili bir yerin önünde durdu. Girişte bulunan demir kapı görevli bir vampir tarafından hemen açıldı. Kapıdan içeri girdiğimizde araba iki tarafında ağaçlar bulunan bir yoldan ilerlemeye başladı.
Bahçe oldukça büyük görünüyordu. Her yerde dağınık bir şekilde yerleştirilmiş şık aydınlatmalar vardı. Arabayla birkaç dakika daha ilerlediğimizde araç üç katlı devasa bir evin önünde durdu.
William hemen arabadan indi ve liderin kapısını açtı. Kan emici kendi kapısını bile açmaktan acizdi.
Akşam saatlerinde olmamıza rağmen bahçede yapılan aydınlatma sayesinde ev saray yavrusu gibi muhteşem görünüyordu.
James Brendan Connolly seri adımlarla evin kapısına doğru ilerlemeye başladı. Benim onu takip edip etmediğimi umursamadan yoluna devam ediyordu.
William'ın arabanın bagajından indirdiği valizi elime aldım ve tekerleklerini sürüyerek onu takip etmeye başladım.
Evin içine adım attığım anda dev avizelerle aydınlatılmış geniş bir hol beni karşıladı. Holün iki tarafında üst katlara doğru uzanan merdivenler bulunuyordu. Merdivenlerin duvarları yağlı boya resimlerle süslenmişti. Kendimi bir an müzede geziyor gibi hissettim.
Kapının girişinde 65 yaşlarında erkek bir vampir duruyordu ve eski zaman İngiliz uşakları gibi giyinmişti.
Üzerindeki siyah kıyafetinin ceketi oldukça uzundu ve dizlerinin üzerine kadar geliyordu. Ceketinin arkasında da beline kadar gelen yırtmacı vardı. Ceketin ön tarafı beline iyice oturmuştu ve içine kolalanmış beyaz bir gömlek giymişti. Eline giydiği beyaz eldiven ve boynuna taktığı siyah papyonla 19.yüzyıldan fırlamış gibi görünüyordu. Kırlaşmış saçları sağ tarafına doğru taranarak iyice yapıştırılmıştı. Başında dağınık duran tek bir saç teli bile görünmüyordu. Sivri burnu ve ince dudakları, zekice bakan siyah gözleriyle uyumluydu. Beyaza bakan soluk teni kırışıklarla doluydu ve işin ilginç yanı bana öfkeyle bakıyordu. Bir an onun bana bu kadar öfkeyle bakmasına sebep olacak ne yaptığımı düşündüm. Bu vampir beni nasıl bir yere getirmişti böyle?
Lider yaşlı vampirin yanında durdu ve benim onun yanına yaklaşmamı bekledi.
"Tanıştırayım. Bu Bay Wilson. Benim bu evdeki elim ayağım. Benden ve buradaki tüm işlerden o sorumludur. Uzun yıllardır benim yanımda çalışıyor."
Onun yanına gidip yaşlı vampirin gözlerinin içine baktım. Hala nefretle bana bakmaya devam ediyordu. Benden hoşlanmayan birine iyi davranmak zorunda değildim. Bakışlarımı onun gözlerinden çektim. Onunla tanışmak için konuşmaya hiç niyetim yoktu. O yüzden dudaklarımdan tek bir kelime bile dökülmedi.
"Ha unutmadan Wilson'u sana tam adıyla tanıtmayı unuttum. Wilson Dewaney. Öldürdüğün Joe Dewaney'in üvey babası. Wilson onu yetimhaneden aldı ve büyüttü. Joe'yu kendi nüfuzuna alarak ona soyadını verdi."
Liderin sözlerini duyunca suratım bembeyaz oldu. Bu pislik beni buraya getirmekle ne halt ettiğini sanıyordu. Resmen benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamıştı. Adamın bana nefretle bakması göstereceği tepkilerin en küçüğüydü. Acımadan oğlunu öldüren birini tebessüm ederek karşılaması beklenemezdi zaten. Bu şartlar altında burada daha fazla kalamazdım. Hiç bir şey söylemeden bavulumu kapının dışına doğru sürüklemeye başladım.
Lider arkamdan seslendi.
"Nereye gidiyorsun?"
Öfkeyle ona cevabımı verdim.
"Cehennemin dibine!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Nefes (TAMAMLANDI)
VampireKararlı ve duygusuz olduğuna güvendiğim sesle, "Onları serbest bırakmak için ne istiyorsun?" diye sordum. Fazla düşünmeden soruma yanıt verdi. "Seni!" Tek kelimelik bu cevap tam da duymak istediğim şeydi. "Gel de al o zaman orospu çocuğu. Arkada...