James arabayı çalıştırdığında vereceği tepkiden çekinerek, "James biliyor musun? Eve geldiğimde iki kiralık katil beni bekliyordu," dedim.
James dikkatini yoldan ayırdı ve kaşları çatık, kızgın bir şekilde yüzüme baktı.
"Sana tek başına bir yere gitme diyorum, beni dinlemiyorsun Hera. En sonunda beklemediğin bir anda seni yakalayıp öldürecekler, bunu mu istiyorsun? Ne zaman söylediklerimi ciddiye alacaksın?"
James beni azarlamayı bitirdiğinde sinirli bir şekilde yola odaklanarak sert hareketlerle aracı kullanmaya devam etti.
"Ama bir şey olmadı. İkisinin de hakkından geldim."
"Cesetleri neredeydi peki? Salonda göremedim onları."
Kızacağını bile bile doğruyu söyledim.
"Onları serbest bıraktım."
James ani bir fren sesiyle arabayı yolun ortasında durdurdu.
"Ne yaptın, ne yaptın? Yanlış işitmiş olmalıyım. Gerçekten de onları serbest bırakmış olamazsın."
"Maalesef duydukların doğru James. Belediye Başkanı'nı telefonla aramayı kabul ettiklerinden, söz verdiğim gibi onları serbest bıraktım."
Endişeli ve kızgın gözlerle yüzüme baktı.
"Kesin belediye başkanını da onların gözünün önünde öldürmüşsündür. Sen ne yapmaya çalışıyorsun Hera? Ortada görgü tanığı bırakmak da ne demek oluyor? Ya gidip polise her şeyi anlatırlarsa?"
İkna edici bir ses tonuyla James'i rahatlatmak için, "Merak etme anlatmazlar, anlatırlarsa başlarına gelecek şeyi biliyorlar," dedim.
Başını iki yana salladı. "Sen iflah olmazsın." Benden ümidini kesmiş gibi görünüyordu.
Belimden onlardan aldığım silahları, ceplerimden de telefonları çıkardım.
"Onların telefonlarını ve silahlarını ellerinden aldım. Belki Daniel başkanın telefonundan valiye ulaşmak için bir ipucu bulabilir."
"Eve ulaştığımızda bu konuyla ilgilenirim," derken hala düşünceli görünüyordu.
James arabayı tekrar çalıştırınca derin bir nefes alarak arkama yaslandım. Artık James her şeyi bildiğine göre biraz rahatlamak hakkımdı. Tehlikeli saatleri atlatmıştım, bakışlarımı camdan dışarı çevirip yağan karı izlemeye başladım.
Böyle şiddetli bir şekilde yağmaya devam ederse her taraf kardan görünmez olacaktı. Aklıma birden ben küçükken yağan karlar geldi. Annem o zamanlar hayattaydı, kar yağmaya başlayınca dışarı çıkmak için çok ısrar ederdim. Ailem beni kırmazdı, sıkı bir şekilde giyinerek hep beraber bahçeye çıkardık. Dışarı çıkınca annemle birlik olur, elimize aldığımız tüm kartoplarını babama fırlatırdık. Çığlık çığlığa eğlendiğim, kahkahalar atarak güldüğüm güzel zamanlardı onlar.
Çocukluğuma duyduğum özlemden beni, kucağımda çalan telefonun sesi çıkardı. Kimin telefonunun çaldığını öğrenmek için baktığımda başkanın telefonu olduğunu gördüm.
Ekranında "Bruce arıyor," diye yazıyordu. Tanıdığım tek Bruce, Vali Bruce Baker'dı.
James'e bakarak, "Vali arıyor, ne yapayım?" diye sordum.
"Telefonu kapatıp, sim kartını parçalayarak dışarı at," dedi.
Hemen beklemeden dediklerini yaptım.
"Biliyor musun James? Belediye Başkanını öldürmeden hemen önce beni valiyle tehdit etti. Söylediğine göre karşımızda çok güçlü bir düşman varmış. Sanki bunu bilmiyoruz da..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Nefes (TAMAMLANDI)
VampireKararlı ve duygusuz olduğuna güvendiğim sesle, "Onları serbest bırakmak için ne istiyorsun?" diye sordum. Fazla düşünmeden soruma yanıt verdi. "Seni!" Tek kelimelik bu cevap tam da duymak istediğim şeydi. "Gel de al o zaman orospu çocuğu. Arkada...