Gecenin bittiğini ben tuvalette iken açılan kapının sesinden anladım.
Dün gece hayatımda geçirdiğim en kötü geceydi. Ömrüm boyunca hiç bu kadar çok soğuk havaya maruz kalmamıştım. Artık zamanın çabuk geçmesi için uyku ilacına bile razıydım. Çünkü soğuk yüzünden hiç uyuyamamıştım. Şu anda berbat göründüğüme emindim. Tuvalette bir ayna olsa bu soruma cevap alabilirdim. Ama her yer boştu. Büyük umutlarla açtığım komodinin çekmecesinden de işime yarayacak bir şey çıkmamıştı. Ellerimi yıkayıp tuvaletten çıktım.
Odanın girişinde tepsi içinde bir şişe su ve soğuk sandviç duruyordu. İçinde uyku ilacı olup olmadığını önemsemeden yemeye başladım. Çok acıkmıştım ve bir daha kim bilir bana ne zaman yiyecek bir şey getirirlerdi. Bu sabah işe gitmeden önce Nick yanıma uğramamıştı. Akşama büyük patronun kim olduğunu öğrenecektim. O vakte kadar zaman zor geçecekti.
Zor geçen saatlerden sonra kapımda ayak sesleri duyuldu. Artık patronun kim olduğunu öğrenme vakti gelmiş olmalıydı. O zamana kadar kaçmak için bir şey yapmayı düşünmüyordum. O yüzden gidip yatağın üzerine oturdum. Kapı açıldı ve Nick içeri girdi.
İlk cümlesi, "Patron seni görmek istiyor," oldu.
Dün olduğu gibi bu akşam da kötü görünüyordu. Her zaman ütülü olan takım elbisesi kırışmış ve oldukça yorgun görünüyordu.
"Tamam, hemen gidelim o zaman."
Cebinden bir kelepçe çıkarıp bana fırlattı.
"Kelepçeyi kendine takmanı istiyorum. Ters olarak."
Ellerimi arkadan kelepçeleyerek ona "Hadi beni şu patronuna götür de, bir an evvel tanışalım onunla. Kim olduğunu iyice merak etmeye başladım," dedim.
Cebinden siyah bir bez çıkardı.
"Arkanı dön Hera. Ben gözlerini bağlamadan hiç bir yere gidemezsin. Bu konuda risk alamam."
Şimdilik suyuna gitmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Arkamı döndüm ve gözlerimi bağlamasına izin verdim. İşi bitince beni kollarımdan tutarak kapıya doğru yürüttü ve odadan dışarı çıktık.
Önce düz bir zeminde ilerlemeye başladık. Buralarda da hava benim odam gibi soğuktu. Havadaki rutubet kokusu rahatsız edecek boyuttaydı.
Yirmi adım attıktan sonra beni önümde basamaklar olduğunu söyleyerek uyardı. Beraber fazla dik olmayan on tane basamaktan çıktık. Kısa bir süre bekledikten sonra, bir kapının kilitle açılma sesini duydum. İçeri girince aşağıya göre daha sıcak bir ortam beni karşıladı. Beraber yedi adım attıktan sonra bir kilit açılma sesi daha geldi. Kapıdan geçtiğimde soğuk ama temiz bir havaya çıkmış olduk. Artık dışardaydım. İçime dışarının soğuk havasını derin bir şekilde çektim. Özgürlük her şey demekti ve kaybetmeden kıymeti anlaşılmıyordu.
Üç adım daha atıp beş basamaklı bir merdivenden indik. Sonra Nick'le birlikte toprak bir zeminde ilerlemeye başladık. Durduğumuzda bir arabanın kilidinin açılma sesi geldi. Nick araca binmeme yardımcı oldu. Beni koltuğa yatırıp üzerimi örttü. Kendisi ön tarafa şoför koltuğuna geçtikten sonra arabayı hareket ettirdi.
Arabanın fazla sallanmasından bozuk bir yolda ilerlediğimiz belli oluyordu. Anlaşılan beni şehrin dışına doğru götürüyordu. Arabayla tahmini bir saatlik yol gittikten sonra araç toprak bir yola saptı. Tahmini olarak bir beş dakika daha ilerlediğimizde arabayı durdurdu.
Nick arabadan aşağıya inerek arka kapıyı açtı ve beni yattığım yerden kaldırdı. Kolumdan tutarak aşağıya inmeme yardımcı oldu.
Beraber yirmi adım attıktan sonra durduk ve kapının ziline bastı. Zilin sesi yankılanınca kapı otomatik olarak açıldı ve sıcak bir yere adım attık. Ayaklarım halıyla temas etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Nefes (TAMAMLANDI)
VampireKararlı ve duygusuz olduğuna güvendiğim sesle, "Onları serbest bırakmak için ne istiyorsun?" diye sordum. Fazla düşünmeden soruma yanıt verdi. "Seni!" Tek kelimelik bu cevap tam da duymak istediğim şeydi. "Gel de al o zaman orospu çocuğu. Arkada...