Motorumu barın girişinden bakıldığında görülmeyecek bir yere park ettim. Bana verilen zamanın dolmasına bir buçuk saat daha vardı. Bu süreyi barın girişini rahatlıkla görebileceğim bir yer arayarak geçirebilirdim.
Gözüme bara yakın bir binanın yan tarafı takıldı. Burası karanlıkta kaldığı için işime yarayabilirdi. Çevreyi kontrol ederek o yöne doğru ilerlemeye başladım. Gözümü kestirdiğim yere geldiğimde doğru kararı verdiğime emin oldum.
Barın kapanış saati yaklaştığı için insanlar yalpalayan adımlarla dışarı çıkmaya başlamıştı. Kapıdaki iki koruma görevlisi de, misafirlerin gelen taksilere sorunsuz bir şekilde binmesine göz kulak oluyordu.
Yeni çıkan üç kişilik gruptan bir tanesi, dışarı çıkar çıkmaz kapının önüne eğilerek kusmaya başladı. Görüntü iğrençti. İyi ki o pis yeri temizlemek zorunda olan insanlardan biri değildim.
İki görevli de yardımcı olmak için üç kişilik grubun yanına gittiler. Şimdi tüm ilgileri onların üstündeydi. Görevlilerin dikkati dağıldığı için bu onlara fark ettirmeden içeri girmek için uygun zaman olabilirdi. Kararlı bir şekilde saklandığım yerden çıkarak bara doğru ilerlemeye başladım.
Girişe yaklaştığımda, bu grubun binmesi için çağrılan taksi barın önüne gelmişti ve görevlilerin ilgisi de hala onların üzerindeydi. Onların yanından sakin bir şekilde geçtim. Tam giriş kapısına yaklaştığım esnada görevlilerden biri seslendi.
"Hey! Bu saatten sonra içeri giremezsiniz. Barın kapanmasına az bir süre kaldı. Biz de burada içerdekilerin dışarı çıkması için bekliyoruz."
Başımı çevirmeden bana seslenen korumaya cevap verdim.
"Bunu biliyorum."
Bara giriş çıkışları kontrol altında tutmak için elimin üstüne vurulan geçici dövmeyi gösterdim.
"Birkaç saat önce ben de burdaydım. Galiba telefonumu içerde unutmuşum. Ona bakıp hemen çıkacağım." Ne cevap vereceğini beklemeden hızlı adımlarla içeri girdim.
İçerde hala yirmi civarında insan barın kapanış saati gelmesine rağmen eğlenmeye devam ediyordu. Bu durum da benim işime geliyordu. Bu sayede arkadaşlarımın yerini dikkat çekmeden arayabilirdim.
Ölü Nefes iki katlı bir bardı. Üst kısmını zaten bir kaç saat önce görmüştüm. Orada arkadaşlarımı saklamak için uygun yer yoktu. Giriş katı da insanların rahatça eğlenebilmesi için geniş tutulmuştu. Barın arka kısmında personel odası ve yanında da üzerinde depo yazan başka iki oda daha vardı. Müşterilerin kullanacağı tuvaletler de barın arka çıkışında bulunuyordu.
Bakışlarım girişi bez bir şerit çekilerek engellenmiş olan ve duvarın üstünde personel harici kimse giremez yazan bölüme yöneldi. Bu bölümden aşağıya doğru inen merdivenler vardı.
Vampirler karanlık yerleri sevdiğinden büyük ihtimalle barın yönetici odaları da bodrum katta yer alıyordu.
Etrafı kolaçan ederek kimsenin benimle ilgilenmediğinden emin olduğumda ilerlemeye başladım.
Personel çok yorgun olduğundan artık dikkatleri dağılmıştı. Şu anda beyinlerinden geçen tek düşüncenin hemen eve gitmek olduğuna adım gibi emindim. Müziğin sesi de gecenin ilk saatlerinde olduğu gibi aynı tonda çalmaya devam ediyordu.
Sakin bir şekilde aşağıya inen merdivenlerin yanına gittim ve bez şeridi içinden geçebileceğim şekilde yana çektim. Oluşan aralıktan içeri girip aşağıya doğru inmeye başladım.
Koridor loş bir ışıkla aydınlatılmıştı ve çok dikkatli bakılmasa köşedeki kameralar belli olmuyordu. Şu an muhtemelen hepsi beni izliyordu ama henüz ilerlememe engel olacak herhangi bir müdahalede bulunmamışlardı. O halde ben de onlar beni durdurana kadar arkadaşlarımı aramaya devam ederdim. Sonuçta beni buraya onlar davet etmişti. Yakalandığımda onlara arkadaşlarımın durumunu merak ettiğim için erken geldiğimi söyleyecektim.
Koridorun iki tarafında karşılıklı sıralanmış odalar vardı. Hepsinin kapısı kapalıydı ve üzerlerinde ne olarak kullanıldıklarına dair hiç bir tabela bulunmuyordu. Görünüşe göre arkadaşlarımın yerini bulmak oldukça zor olacaktı.
Sağdaki ilk kapıyı aralayarak yavaşça içeri baktım. Burası temizlik malzemeleriyle doluydu ve içeride kimse yoktu. Kapıyı yavaşça kapadım.
Sıra yanındaki odanın içini kontrol etmeye gelmişti. Oranın da kapısını yavaşça aralayarak içeriye baktım. Bingo! Arkadaşlarım içerde sırt sırta vermiş şekilde sandalyede oturuyorlardı.
Üçünün de ağızları bantlıydı ve elleri arkadan sandalyeye bağlanmıştı.
Helen'in sırtı kapıya dönük olduğu için yüzü görünmüyordu. Robert ve Derek ise kapının girişine yan bir şekilde durdukları için benim içeri girdiğimi hemen fark etmişlerdi. İkisinin de gözleri beni görünce şaşkınlıktan kocaman açıldı. Biraz kendilerine gelince kaşlarını ve gözlerini oynatarak, bir yandan da ağızlarından homurdanmaya benzer tuhaf sesler çıkartarak bana bir şeyler anlatmaya çalıştılar.
Hemen koşarak yanlarına gittim. Önce Derek'in ağzındaki bantı sert bir şekilde çekip aldım. Derek canı yandığından ağzından yüksek bir "Ahhh!" sesi çıkarttı. Ona sert bir bakış atarak, "Sessiz olsana," diye uyardım.
"Hera keşke buraya gelmeseydin. Onlar da senin gelmeni bekliyorlardı."
Derek her zamanki gibi beni düşünüyordu.
Bir yandan kolumdan çıkarttığım fırlatma bıçağıyla elindeki ipleri kesiyordum."Beni beklediklerini biliyorum Derek. Buraya beni onlar davet etti zaten."
Sözlerimden sonra şaşkınlığı iyice arttı.
"Yani bir tuzağın içine düştüğünü bile bile buraya bizi kurtarmaya mı geldin?"
Derek bütün ayrıntıları bilmediğinden haliyle durumu anlamakta biraz zorluk çekiyordu. Onun sorusuna cevap vermeyi önemsemedim, Robert'in ağzındaki bandı bir kerede çekip çıkardım. Ondan da Derek gibi yüksek bir inleme sesi çıktı. Derek bu arada Helen'in ağzındaki bantı yavaş bir şekilde çıkartarak canını acıtmamaya çalışıyordu.
"Hera ben çok korkuyorum. Ne olur buradan hemen gidelim. Yoksa bu vampirlerin niyeti hiç iyi görünmüyor."
Anlaşılan Robert'i çok korkutmuşlardı. Onun ellerindeki ipleri kesmeyi bitirince bu sefer Helen'in sandalyesine yaklaştım.
Helen'in güzel yüzü duyduğu korku yüzünden bembeyaz olduğundan mavi gözlerinin içine bakarak onu rahatlatmaya çalıştım.
"Merak etmeyin hiç birinize bir şey olmayacak. Birazdan hepinizi buradan çıkartacağım."
Helen'in gözlerinin içi doldu ve şu ana kadar tuttuğu gözyaşlarını akıtmaya başladı. Hızlıca ayağa kalkıp bana sarıldı. Ben de ona sarılarak karşılık verdim. Daha fazla onu teselli etmeye çalışmakla zaman kaybetmek istemiyordum. Bu yüzden ona sarılmayı bıraktım.
Elimdeki bıçağı kılıfına yerleştirip, "Hadi vakit kaybetmeyelim, buradan hemen çıkmamız gerekiyor," dedim.
Eliyle gözündeki yaşları silip beni başını sallayarak onayladı.
"Arkadaşlarını kurtarman için verdiğimiz süre yeterli gelmiş gibi görünüyor. Artık hazır olduğunuza göre, liderin yanına gidebiliriz."
Dördümüz birden bu alaycı sesin sahibine bakmak için kapıya döndük. Onların burada olduğunu bile hissetmediğimiz takım elbiseli üç vampir, kapının dışından bizi seyrediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Nefes (TAMAMLANDI)
VampireKararlı ve duygusuz olduğuna güvendiğim sesle, "Onları serbest bırakmak için ne istiyorsun?" diye sordum. Fazla düşünmeden soruma yanıt verdi. "Seni!" Tek kelimelik bu cevap tam da duymak istediğim şeydi. "Gel de al o zaman orospu çocuğu. Arkada...