Poligonun kapanış saatine kadar odamdan hiç dışarı çıkmadım. Uzun zamandır poligonla ilgili yazışmalara zaman ayıramadığımdan bütün işler birikmişti. Düşüncelerimden biraz olsun uzaklaşmak için mesai saati bitene kadar kendimi işe verdim. Bu durum işe yaramış olacak ki, zamanın nasıl geçtiğini anlamadan poligonu kapatma saatimiz de gelmişti.
Kapım çalındıktan sonra açıldı. Helen kapıyı tam açmadan kafasını içeriye uzatarak konuşmaya başladı.
"Bizim çocuklarla bir kaç tek atmak için her zaman gittiğimiz bara uğramayı düşünüyoruz. Sen de bize katılsana." Beni ikna etmek için sevimli bir şekilde gülümsedi.
Helen her zamanki gibi güzel giyinmişti. Bugün üzerinde, dizlerinin bir karış üstünde biten mavi kadife bir elbise vardı. Göz rengiyle uyumlu elbise, vücudunun üstünü sıkıca sarıp kalçalarından itibaren bollaşıyordu.
Kıyafetlerime kısa bir bakış atarak Helen'e cevap verdim.
"Bara gitmek için kıyafetimin uygun olduğunu düşünmüyorum. O yüzden ben gelmeyeyim, siz üçünüz birlikte takılın."
Helen somurttu."Oyunbozanlık yapma ama. Sen eve gidip üstünü değiştirsen bile yine yanımıza farklı bir şekilde giyinip gelmezsin ki. Senin tarzın bu."
Bugün birini öldürmüştüm ve şehrin vampir lideri beni yakalamak için peşimdeydi. Aslında eve gidip kafamı hiç dışarı çıkarmadan saklanmam gerekiyordu. Ortalık normale dönünce de ortaya çıkıp, kaldığım yerden hayatıma devam edebilirdim.
Aklımdan bunlar geçerken dudaklarımdan, "Tamam beni kandırdın. Poligonu kapatıp hep beraber bara geçelim. Benim de biraz rahatlamaya ihtiyacım var," sözleri çıktı.
Benim motorumla, onların ise Derek'in arabasına binerek geldiği bar, bizimkilerin poligona yakın olduğu için tercih ettiği "Ölü Nefes" isimli yerdi.
Bar bir sene önce açılmıştı ve bizimkiler işten sonra bir kaç tek atmak için sık sık buraya uğrardı.
Bugün de barın girişinde içeri girmek için bekleyen uzun bir insan kuyruğu vardı. Sebebini bilmesem de burası son zamanlarda iyice popüler olmuştu. Kapının girişinde gelenleri kontrol etmek için bekleyen fazla sayıda görevli olmasına rağmen, yarım saatte barın içine ancak girebilmiştik.
Barın içi kırmızı ağırlıklı döşenmişti. Kırmızı çok iddialı bir renk olmasına rağmen barın havasını basitleştirmemiş, araya katılan siyah ve altın rengiyle dekorasyonda farklı bir ambians elde edilmişti.
Ortamda çalınan müzik ise insanların birbirini duymasını engelleyecek yükseklikte değildi. İçerde hoş, samimi bir ortam vardı.
Bar tezgahının önündeki sandalyeler ve giriş kattaki tüm masalar dolu olduğundan, dördümüz de kalabalığın içinden geçerek barın üst katına çıktık.
Yukarı çıktığımızda sadece en dipte kalan masanın boş olduğunu gördük. Muhtemelen masa ortamdan uzak olduğundan gelenler tarafından tercih edilmemişti.
Paltolarımızı vestiyere bırakmak için beklemek istemediğimizden, hepimiz hala giyinik bir şekilde duruyorduk. İçerisi sıcak olduğundan paltolarımızı çıkarıp oturacağımız koltukların arkasına astık.
Robert yerine oturmadan, "Herkes ne içeceğine karar verdiyse ben gidip içkilerimizi alayım," dedi.
Oturduğum yerden hemen kalktım. "Patronunuz olarak ilk içkiler benden. Sen diğerlerine eşlik et Robert, ben içkilerimizi alıp gelirim."
Robert mecburen yerine geri oturdu.
İçmek için Helen cin tonik tercih ederken, diğer üçümüz birada karar kılmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Nefes (TAMAMLANDI)
VampireKararlı ve duygusuz olduğuna güvendiğim sesle, "Onları serbest bırakmak için ne istiyorsun?" diye sordum. Fazla düşünmeden soruma yanıt verdi. "Seni!" Tek kelimelik bu cevap tam da duymak istediğim şeydi. "Gel de al o zaman orospu çocuğu. Arkada...