Sakin bir şekilde kahvemden bir yudum daha aldım. Omuzumu silkip sorusunu cevapladım.
"Yemeğimi yedim, şimdi üzerine kahvemi içiyorum."
Şaşkınlığı geçtiğinde resmiyetine geri döndü.
"Efendimiz sizi her yerde adamlarına aratıyor. Kaçtığınızı sandık."
Onun soluk kahverengi gözlerinin içine bakarak, "Beni bulduğuna göre Wilson, artık niye aradığınızı açıklayabilirsin." diye cevap verdim.
"Efendimiz sizi odasında bekliyor."
İşte bu kötü haberdi. Kesin biraz önceki davranışımın hesabını sormak için beni çağırıyordu.
Sakin bir şekilde ayağa kalktım.
Robins ve Carolin'e bakarak, "Biri bana efendinizin odasını göstersin." dedim.
Wilson, "Siz de artık kahve içmeyi bırakın ve hemen işlerinizin başına dönün. Bayan Hera'ya ben eşlik edeceğim. William'ı da arayıp bayan Hera'nın bulunduğunu haber verin," dedi.
Benim için hava hoştu. Kimin bana yol göstereceği o kadar önemli değildi.
Wilson önde ben arkasında beraber mutfaktan çıktık. Üst kata çıkmak için merdivenlere doğru ilerleyeceğimize girişteki koridorlarda dolaşmaya başladık. En sonunda Wilson aşağıya doğru inen merdivenlerin başına geldi. Anlaşılan kan emicinin yuvası alt kattaydı. Ya da beni biraz önceki davranışımdan ötürü erken öldürmeye karar vermişti. Silahsız olmaktan nefret ederdim. Keşke bıçağı vampire fırlatarak onu kızdırmak yerine pantalonumun içine saklamayı akıl edebilseydim. Artık iş işten geçmişti. Şu saatten sonra kaderime razı olmaktan başka elimden bir şey gelmiyordu.
Wilson'la birlikte bir kat aşağıya inerek koridorlarda ilerlemeye başladık. En son bir kapının önünde durdu ve benim onun yanına yaklaşmamı bekledi.
Yanına gelince sırıtarak, "Senin niye bu kadar zayıf olduğunu şimdi anladım. Bu evde dolaşırken kim bilir günde kaç kilometre yol yapıyorsundur," diyerek ona takıldım.
Wilson yine ulaşılmaz görünüyordu. Söylediklerime hiç bir tepki vermedi. Vermezdi tabi, onun oğlunu ben öldürmüştüm.
"Siz içeri girin. Ben sizi burada bekleyeceğim," dedi.
Beni kaile almadığı için yine de ona sinirlenmiştim. Kapıyı çalmadan içeri girdim.
İçeri girince gördüklerim beni şok etmeye yetti. James Brendan Connolly siyah kumaş kaplı bir koltukta oturuyordu. Banyodan yeni çıkmış gibi acı kahve saçları nemli bir şekilde omuzlarına iniyordu. Üzerinde hiç bir şey yoktu. Sadece alt tarafına siyah ipekten bir pijama giymişti. Daha önce yemek odasında gördüğüm kırmızı elbiseli sarışın kız vampirin kucağında yatıyordu ve James bana bakarak onun boynundan kan içmeye devam ediyordu. Sarışın kız ise sanki sevişiyorlarmış gibi inleyerek kucağında kıvranıyordu. Sanki James kanını içmiyor, sarışınla ön sevişme yapıyordu. İtiraf ediyorum görüntü oldukça erotikti. Ama yine de bu durum görüntülere tanık olmak istediğim anlamına gelmiyordu.
Biraz önce önümde kan içmemesi için ona bıçak fırlatmama rağmen akıllanmamış gibiydi. Sanki özellikle bu görüntüyü görmem için beni yanına çağırmıştı. Bu durum da beni iyice öfkelendirdi.
Artık doymuş olacak ki bir süre sonra dişlerini kızın boğazından çekti. Dudağındaki kan lekelesini yanında duran sehpadan aldığı peçeteyle sildi. Kız orgazma ulaşmış gibi bir rahatlamayla kucağında yatmaya devam etti. Boynunda vampirin ısırdığı yer kızarmıştı ve hala kan sızdırmaya devam ediyordu. İlerde oranın moraracağına adım gibi emindim.
Bir adım atıp ilerledim. Kaşlarım çatık bir şekilde, "Gösterin bittiyse beni buraya neden çağırdığını öğrenebilir miyim? Benim yanımda kan içilmesinden hoşlanmadığımı daha önce sana göstermiştim," dedim.
Kızı nazik bir hareketle kucaklayıp yerinden kalktı ve onu yavaşça koltuğa geri yatırdı. Kız gevşemiş bir şekilde gözleri kapalı yatmaya devam etti. Bakışlarım çıplak vücudunda gezindi. Kalbinin üstünde bıçağı attığım yer tamamen kapanmıştı. Sadece o bölgede pembe bir yara izi vardı. Vampir çok çabuk iyileşiyordu. Yaşayan bir ölü olmasına rağmen bedeninin üst kısmı bayağı kaslı görünüyordu. Ölüler ilgi alanıma girmediği için bakışlarımı tekrar soğuk gri gözlerine çevirdim.
Yanıma doğru gelerek karşımda durdu. Yüzünde beslenirken olan rahat ifadesi gitmiş yerini meydan okumaya bırakmıştı.
"İstesem Joe'nun katillerinin yakalanmasını beklemeden seni saniyeler içerisinde öldürebilirim."
"Yap o zaman. Seni durduran ne?"
"Wilson'a bir söz verdim. Sen umurumda bile değilsin."
"Bunları zaten biliyorum. Başka bir şey söylemeyeceksen odama dönüyorum. Burada durup senin kızın kanını içmeni seyredecek değilim."
Yanıma iyice yaklaşarak yüzünü boynuma uzattı. Beni ısıracağından korktuğum için kalp atışlarım hızlandı. Eminim o da bu sesi duymuştu.
"Eğer beni adamlarımın yanında küçük düşürmeye devam edersen bir dahaki sefer içeceğim kan senin kanın olur. Uyarmadı deme."
Onu geri itip bütün gücümle suratına bir tokat attım. Tüm gücümle vurduğum için vampirin boynu sağa doğru savruldu. Elini yanağının üstüne koyup çatılmış kaşlarıyla bana bakmaya başladı. Onu iyice kızdırmıştım. Elini yanağından çektiğinde yeni beslendiği için tenindeki pembeliğin kırmızıya döndüğünü gördüm. Anlaşılan ona bayağı sert vurmuştum.
Ani bir hareketle iki yanımdan tutup beni boş bir çuval gibi yukarı kaldırdı. Vücudumu omzundan aşağı sallandırması sadece bir saniyesini aldı. Benim kurtulmak için çırpınmamı umursamadan siyah örtü serili yatağına götürdü. Yatağın üzerine oturduğunda beni omzundan indirdi ve dizlerinin üzerine yatırdı. Şu anda saçlarım yere doğru uzanırken yüzüstü vampirin dizlerinde yatıyordum. Konuşmaya başladı.
"İki yüz yıl kadar önce yaramaz çocukları cezalandırmak için bu yolu kullanıyorduk. Sen de onlar gibi söz dinlemediğinden bu cezayı hak ediyorsun." Popoma elinin içiyle sert bir şekilde vurmaya başladı. Bir yandan da sayıyordu.
"Bu Joe'yu öldürdüğün için, bu beni otoparkta ezmeye çalıştığın için, bu silahınla beni delik deşik ettiğin için, bu omuzumdan yaraladığın için, bu kalbime bıçak sapladığın için, bu da biraz önce bana tokat attığın için."
Popoma tam 6 kez eliyle tokat atmıştı. Bu süre boyunca canım çok yandığı halde çırpınmamış, kımıldamadan kucağında yatmıştım. Acıdan dişlerimi sıkarak cezamın bitmesini bekledim. Düştüğüm bu durum oldukça onur kırıcıydı. Hayatım boyunca hiç bu kadar aşağılandığımı hatırlamıyordum.
Popom iyice kızarmış ve acımaya başlamıştı. Ama bu kan emicinin yanında ağlayarak ona beni böyle güçsüz bir durumda görme zevkini yaşatmayacaktım. Uzun süre popomun üstüne oturamayacağımdan adım gibi emindim. İşi bittiğinde beni yere ayaklarımın üzerine bıraktı.
Öfke saçan ela gözlerimle soğuk gri gözlerinin içine baktım. Yüzü ifadesizdi. Beyninin içinde bir şeyler düşünse bile suratına yansımıyordu.
"Bu yaptığının hesabını ödeyeceksin." Dik durmaya çalışarak odadan çıktım.
Wilson hala kapıda beni bekliyordu. Eminim içerde yaşanan her şeyi vampir kulaklarıyla kelimesi kelimesine duymuş ama haklı olarak hiç bir müdehalede bulunmamıştı. Sonuçta onun oğlunu ben öldürmüştüm.Artık bu lanet olası evde işlediğim suçun cezasını çekmeye başlamıştım. Şimdi bir nebze de olsa mutlu olmalıydı. Onun yüzünde de efendisi gibi ne düşündüğü belli olmuyordu. Canımın acıdığını hissediyor gibi önümden yavaş adımlarla yürümeye başladı. Ben de acıdan dişlerimi sıkarak onu takip ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Nefes (TAMAMLANDI)
VampireKararlı ve duygusuz olduğuna güvendiğim sesle, "Onları serbest bırakmak için ne istiyorsun?" diye sordum. Fazla düşünmeden soruma yanıt verdi. "Seni!" Tek kelimelik bu cevap tam da duymak istediğim şeydi. "Gel de al o zaman orospu çocuğu. Arkada...