Yirmi dakikalık yolculuktan sonra sahibi olduğum atış poligonunun park yerine motoru bıraktım.
Ekim ayında olmamıza rağmen hava oldukça soğuktu, bu yüzden siyah deri mont, yolda gelirken üşümeme neden olmuştu. Şansıma henüz kar yağmadığından motoru hala rahatlıkla kullanabiliyordum.
Girişte beni danışmada görevlendirdiğim Helen karşıladı.
Alman asıllı olan Helen, sarışın, mavi gözlü güzel bir kızdı ve şu an yüzünde kocaman bir gülümsemeyle benim gelişimi seyrediyordu.
İki yıldan beri atış poligonunda birlikte çalışıyorduk. Onunla tek başına içmeye gittiğim barda tanışmıştık. O gece onu erkek arkadaşının elinden dayak yemekten kurtarmıştım. Gece birbirimizden ayrılırken verdiğim telefon numaram sayesinde, bir gün sonra ağlayarak beni aramıştı. O geceki erkek arkadaşı aynı zamanda patronu olduğu için onu işten kovmuştu. Ben de işsiz kalmasına üzüldüğümden ona benimle birlikte çalışmasını teklif etmiştim. O günden beri hep beraberdik. Ara sıra beraber öğle yemeklerine çıkıyor, ayda bir kaç defa da akşamları iş çıkışı alış veriş merkezlerine uğruyorduk.
Yanına vardığımda samimi bir gülümsemeyle onu selamladım. "Selam Helen."
O da beni gördüğüne sevindi."Hoş geldin Hera."
"İşler nasıl bugün? Yoğunluk var mı?"
"Öğlene kadar biraz yoğundu ama şu anda poligonda atış yapan sadece bir kişi var."
"Derek ve Robert verdiğim parayı hak etmiyorlar desene. Şu an birisi çalışıyor, diğeri yan gelip yatıyor."
Helen gülümsemeden sert bir tonla konuştuğum için sözlerimi ciddiye alarak panikle açıklama yapmaya başladı.
"İkisi de öğlene kadar çok sıkı çalıştılar ama. Şimdi içerde bir müşteri olduğu için diğeri yeni biri gelene kadar kısa bir mola vermiş olabilir."
Gülümseyerek "Sakin ol Helen. Takılıyorum sadece," dedim.
En sonunda şaka yaptığımı anladı. "Bugün çok kötüsün Hera. Yüreğime indirecektin nerdeyse."
Helen'in yüzüne kayıtsız bir ifadeyle baktım. Eğer Helen gerçek işimin ne olduğunu bilse bana karşı bu kadar sıcak davranır mıydı? Hatta buraya gelmeden önce acımadan birini öldürdüğümü bilse hakkımda ne düşünürdü? Eminim pılını pırtısını toplar, arkasına bile bakmadan buradan kaçardı.
Ne düşündüğümü belli etmemek için tekrar gülümsedim."Ben odama geçiyorum." Onun cevap vermesini beklemeden yanından ayrıldım.
Poligonun içinde ön tarafa bakan en büyük oda benimkisiydi. Odamın kapısını açarak içeri girdim. Burası da poligonun içi gibi barut kokuyordu. Buradaki işleri bitirip eve döndüğümde, kıyafetlerime de bu koku sinmiş olurdu.
Çantamı masamın çekmecesine bıraktım ve deri montumu üzerimden çıkarıp dolaba astım. Daimi çalışanlarım Derek ve Robert'e selam vermek için odamdan çıktım.
Poligonda atış yapılan odaya girdiğimde Derek'in yanındaki müşteriyle ilgilendiğini gördüm. Orta yaşlı müşteri silahı tutarken yanlış duruş sergilediğinden, elleriyle vücuduna biçim vererek ona doğru duruş tekniğini gösteriyordu. Beni görünce müşterinin üzerinden elini çekerek gülümsemeye başladı.
"Hoş geldin Hera. Gelmeyeceğini söylediğinden bugün seni burada beklemiyordum."
Derek otuzlu yaşlarda, saçlarını derisi görünecek kadar kısa kestirmiş, mavi gözlü ve iri yarı biriydi. Bugünde geniş bedeni, üzerine giydiği mavi tişörtü parçalamak ister gibi geriyordu. Altına giydiği kargo pantolonu da vücudunu ikinci bir deri gibi sararak, kalın bacaklarını ve sıkı poposunu gözler önüne seriyordu. Bakışlarından benden hoşlandığı belli oluyordu ama bu güne kadar ona hiç yüz vermemiştim.
"Merhaba Derek. İşim erken bitti, ben de bir yanınıza uğramak istedim. Nasıl gidiyor?" diye yanındaki adamı işaret ederek sordum.
İyi değil anlamında başını iki yana sallayıp konuşmaya başladı. "Bay Dustin geldiğinden bu yana büyük ilerleme kaydetti. İlerde çok iyi bir atıcı olacak." Söylediklerini inandırıcı göstermek için zoraki bir şekilde gülümsedi.
Bay Dustin'in hedef tahtasına baktığımda kağıdın tertemiz olduğunu gördüm. Hiç isabetli atışı yoktu.
"Dinlenme salonunda televizyon açıktı. Ne duyduğuma inanamayacaksınız."
Robert omuzlarına kadar gelen kahverengi saçlarını savurarak yanımıza doğru geliyordu. Saçıyla aynı renk gözleri, öğrendiği şeyin heyecanından kocaman açılmıştı. Robert duyduğu en küçük şeyi bile abartarak anlatmayı severdi.
Herkesin dikkatini çektiğine memnun olarak konuşmaya devam etti.
"Bugün vampirin temsilcisi öldürülmüştü ya..." konuşmasını yarıda kesti ve bizden bu konuyu bildiğimize dair onay almak için gözlerimizin içine baktı. Herkes onu onaylayınca da "Lider akşam olunca uyanmış ve temsilcisinin öldüğünü öğrenmiş. Kendi çapında bir araştırma yaptığında ise tetikçinin ateş ettiği yerde büyük bir ipucu yakalamış. Bulduğu bu ipucu sayesinde de temsilcisini öldürmek için tetiği çeken kişiyi kolaylıkla yakalayacakmış."
Devamını getirmesi için "Eee bu kadar mı yani? Başka bir şey söylememiş mi?" diye sordum.
"Başka bir şey yok. İpucunun ne olduğunu açıklamadı. En kısa sürede suikastçiyi yakalayıp temsilcisinin intikamını alacağını söyledi."
Duyduklarım hiç hoşuma gitmemişti. Yıllardır profesyonel bir şekilde bu işi yaptığımdan arkamda hiç bir iz bırakmadığıma adım gibi emindim. Ama yine de biraz önce söylenenler kendimden şüphe etmeme neden olmuştu. İlk defa arkamda beni yakalayıp intikam almak isteyen bir vampir vardı. Üstelik bu adam normal bir vampir de değildi. Kendisi Burlington şehrinin vampir lideriydi. Adam kim bilir kaç yaşındaydı? Lider olmak için de özel yeteneklerinin olması gerekiyordu. Tüylerimin korkudan diken diken olduğunu hissettim. Çünkü hayatımda ilk defa namlunun ucunda ben vardım.
Bir de kesinlikle böyle tehlikeli bir iş için çok az para almıştım. Odama gidip rahatça düşünmek için yanlarından ayrıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Nefes (TAMAMLANDI)
VampireKararlı ve duygusuz olduğuna güvendiğim sesle, "Onları serbest bırakmak için ne istiyorsun?" diye sordum. Fazla düşünmeden soruma yanıt verdi. "Seni!" Tek kelimelik bu cevap tam da duymak istediğim şeydi. "Gel de al o zaman orospu çocuğu. Arkada...