Eve ulaştığımda hala yakalanmaktan duyduğum tedirginliği henüz üzerimden atamamıştım. Eve gelene kadar arkama bakarak, takip edilip edilmediğimi defalarca kontrol etmiştim. Yolda beni takip eden şüpheli bir araç görmediğim halde yine de içim rahat etmemiş, hızımı kesmeden motoru son sürat sürerek eve ulaşmıştım.
Kapıyı açarak aceleci adımlarla kendimi içeri attım. Kapıyı gürültülü bir şekilde kapatarak soluğu buzdolabının önünde aldım. Dolaptan aldığım birayı hızlı bir şekilde açıp içmeye başladım. Hala duyduğum endişeyi üzerimden atamamıştım. Vampirin beni, bıraktığım hangi ipucundan bulabileceğini düşünmeye başladım. Oysa ki geride hiçbir iz bırakmadığımdan adım gibi emindim. Suikasti benim gerçekleştirdiğimi öğrendiğine göre geride bir şeyler bırakmış olmalıydım. Artık iş işten geçmişti. Bundan sonrası için ne yapacağımı düşünerek hızlı bir plan yapmalıydım. En iyisi ortalık yatışıncaya kadar yurt dışına çıkmaktı. Atalarımın geldiği ülkeye İrlanda'ya gidip bir süre orada saklanabilirdim. Evet bu karar mantıklı görünüyordu. Hızlıca hareket geçmeli hemen bu şehirden uzaklaşmalıydım.
Biramı mutfak tezgahına bırakarak odama çıkmak için merdivenlere yöneldim. Tam o sırada pantalonumun arka cebindeki telefonum titremeye başladı. Beni arayan fazla kişi olmadığı için her zaman telefonun sesini kısardım. Telefonu elime aldığımda arayan kişinin Helen olduğunu görerek rahatladım. Mutlaka nasıl olduğumu öğrenmek için arıyordu.
Telefonu açıp onun konuşmasına fırsat vermeden, "Alo Helen, beni merak etmeyin. Eve geldim ve artık kendimi daha iyi hissediyorum," dedim.
Helen bana cevap vermedi ve telefondan kısa bir an hiç ses gelmedi. Hala telefonu kulağımdan uzaklaştırmadan elimde tutuyordum.
"Helen orada mısın?"
"Helen ve diğer arkadaşların benim elimde küçük kelebek."
Telefondaki sesi duyunca korkudan titremeye başladım. Bu ses otoparkta gördüğüm vampire aitti. Onun temsilcisini ben öldürmüştüm, o da benden intikam almak için arkadaşlarımı rehin almıştı. Belki de benim yüzümden hepsini öldürecekti. Onların hiç bir şeyden haberi yoktu, bir suçlu varsa o da bendim. İçimden büyük bir öfke yükselmeye başladı, artık korkudan titremeyi bırakmış, onun yerine ona duyduğum nefret beni ele geçirmeye başlamıştı. Sakin olmalı ve arkadaşlarımı onun elinden hemen kurtarmalıydım. Bana ne olacağı umurumda bile değildi.
Kararlı ve duygusuz olduğuna güvendiğim sesle, "Onları serbest bırakmak için ne istiyorsun?" diye sordum.
Fazla düşünmeden soruma yanıt verdi.
"Seni!"
Tek kelimelik bu cevap tam da duymak istediğim şeydi.
"Gel de al o zaman orospu çocuğu. Arkadaşlarımı da hemen serbest bırak. Onlara bir şey yaparsan senin sonunun da, temsilcin gibi olması için elimden gelen her şeyi yaparım."
Telefondan gür bir kahkaha sesi duyuldu.
"Sana öfkeli olmama rağmen beni güldürdün küçük kelebek. Bakıyorum da kendine çok fazla güveniyorsun. Ben senin ayağına gelmeyeceğim. Sen motoruna atlayıp barın kapanış saatinden sonra buraya geleceksin. Seni sabah beşte Ölü Nefes'de bekliyorum. Eğer zamanında burada olmazsan bayan arkadaşından başlayarak hepsini sırayla öldürürüm." dedi ve suratıma telefonu kapattı.
Bara gitmek için hala birkaç saatim daha vardı. Bu süreyi hazırlanarak geçirmek için odama çıktım. Hiçbir suçu olmayan arkadaşlarımı, başlarına bir şey gelmeden bu kan emicinin elinden kurtarmam gerekiyordu. Ama oraya giderken de boş gitmeye hiç niyetim yoktu. Sonu benim ölümümle sonuçlansa da savaşmadan ölmeyecektim.
Üzerimdeki siyah deri montu çıkartarak öfkeyle yatağın üzerine fırlattım. Elbise dolabımı hafif öne çekerek arkasındaki düğmeye bastığımda odamdaki gizli bölme yavaşça ortaya çıktı. Silahlarımı ve bıçaklarımı sakladığım bu gizli bölme, evimde en sevdiğim yerdi.
Bakışlarımı bölmenin içinde gezdirdim. İlk önce gözlerime mini uzi takıldı. Hemen elimi uzatıp onu kutusundan çıkardım. Yanımda götüreceğim ilk silaha karar vermiştim bile. Onu yavaşça yatağın üzerine bıraktım. Fazla dikkat çekmeyen küçük bir silahı da yanıma almalıydım. Bunun için 15 mermi kapasitesine sahip Glock 19 iyi bir seçim olabilirdi. Çünkü orada taşıdığım her fazladan mermiye ihtiyacım olacaktı. Silahların yedek şarjörlerini de çıkarıp yatağın üstüne koydum. Silah seçimim bitince bütün mermileri, şarjördekiler dahil gümüş mermilerle değiştirecektim. Bugün için en çok fırlatma bıçaklarına ihtiyacım olacaktı. Elime iyi oturan dengeli bir ağırlığa sahip bıçakları kutusundan çıkardım. Elime alıp ağırlıklarını tarttıktan sonra, onları da yatağın üstüne bıraktım.
Çekmeceden bıçak kılıflarını alarak bileğime taktım. İki bileğimde de artık bıçaklar için iki adet kılıf bulunuyordu.
Gizli bölmeden iki adet tahta kazık çıkartarak onları botumun içine yerleştirdim. Şimdiye kadar hiç vampir öldürmemiştim. Bu akşam işlerin o aşamaya gelmemesi için içimden dua ettim.
Bıçakları kılıfına taktıktan sonra gizli bölmeden gümüş kurşunları çıkartarak silahlardaki ve şarjördeki mermileri değiştirmeye başladım. İşim bitince Glock 19'u alarak pantolonun arka tarafına sıkıştırdım. Mini uziyi askısından tutarak koluma taktım.
Dolaptan uzun siyah deri pardösümü çıkardım. Pardesünün geniş bir dökümü olduğu için silahları saklamakta bayağı işime yarayacaktı. Pardösüyü giydikten sonra yedek şarjörleri ve mermileri cebime koydum. Giderken hareket kabiliyetimi kısıtladığı için çanta götürmeyi düşünmüyordum. Bu yüzden pardösümün geniş cepleri bayağı işe yarayacaktı.
Tam çekmeceyi kapatırken gözüm Ruger LC9s'ye takıldı. Onu da kutusundan çıkartarak vücudumun ön tarafına, pantolonun içine yerleştirdim.
Böylelikle 55 olan kilom üzerimdeki silah ve cephaneyle birlikte en az 10 kilo artmış oldu.
Yanıma bu kadar çok silah almamdaki amaç, eğer bir çatışma durumu yaşanacaksa hazırlıklı olmak içindi. Eğer böyle bir durum yaşanmaz ve benim onların yanına girebilmek için üstümü aratmam gerekirse, üzerimde taşıdıklarımla dikkatlerini dağıtabilirdim. Üzerimi ararken vücudumda herhangi bir yere bakmayı es geçseler, böylelikle o bölüme sakladığım silahı rahatça içeri sokabilirdim. Şu anda kendimi yürüyen bir cephanelik gibi hissediyordum.
Hey! Bir kız her şeye hazırlıklı olmalıydı değil mi?
Yüzümde meydan okuyan bir gülümseme belirdi. Ölümden korkmuyordum. Beni en çok korkutan şey beni seven insanlara bir zarar gelmesiydi. Verdikleri sürenin dolmasına daha iki saat vardı. Bu süreyi bara erken gidip ortalığı gözetlemek için kullanabilirdim. Ve öyle de yaptım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Nefes (TAMAMLANDI)
VampirosKararlı ve duygusuz olduğuna güvendiğim sesle, "Onları serbest bırakmak için ne istiyorsun?" diye sordum. Fazla düşünmeden soruma yanıt verdi. "Seni!" Tek kelimelik bu cevap tam da duymak istediğim şeydi. "Gel de al o zaman orospu çocuğu. Arkada...