Arkamdan bağırmaya devam etti.
"Ben izin vermeden hiç bir yere gidemezsin!"
Onu umursamadan yürümeye devam ettim. Bu kan emici pislik kendini ne sanıyordu? Nasıl olsa bir süre sonra beni öldürecekti. O zaman gelene kadar onların şamar oğlanı olacağımı sanıyorsa çok yanılıyordu.
Sinirli bir şekilde geri döndüm ve onlara bağırmaya başladım.
"Sen öyle san. Senden izin alacak değilim. Sen beni öldürdüğüm adamın babasının yanına getirirken benden izin aldın mı? Böyle bir ortamda kalabileceğimi nasıl düşünürsün?"
"Senin burada kalmanı isteyen zaten Wilson'dı."
Sözleri şaşırmama sebep oldu.
"Ne? Bu doğru olamaz. Oğlunun katilinin niye burada kalmasını istesin ki?" diye merakla sordum.
"Çünkü ona oğlunun katillerini yakalayacağıma dair söz verdim. Tetiği sen çektin kabul. Sen de bunu inkar etmiyorsun zaten. Ama ortada başka bir gerçek daha var. O da öldürme emrini başkalarından alman. Sen de dahil olmak üzere bu işte payı olan herkes cezalandırılacak. Bu yüzden o zaman gelene kadar seni gözünün önünden ayırmak istemiyor."
Önce beni kendi elleriyle öldürmek istediğini söylüyordu. Sonra da beni öldürmesi için başka birine söz verdiğini öğreniyordum. Dengesiz pislik. Bir dediği öbür dediğini tutmuyordu. Sanki hayatım bir futbol topuymuş gibi kim sona erdirmek isterse ona paslıyordu.
"Mezbahada kesilmek için sıranın gelmesini bekleyen kasaplık hayvan mıyım ben? O gün gelene kadar beni besleyip semirteceksiniz. Günü gelince de tak! Boynumu kopartacaksınız. Sağol almayım ben," dedikten sonra ilerlemeye devam ettim.
"Bayan Hera. Lütfen gitmeyin. Size öyle bir ifadeyle baktığım için özür dilerim. Sizi karşımda görünce kendime engel olamadım. Bay Brendan haklı. Oğlumun öldürülmesi için size para verenleri bulmak istiyorum. Sonuçta bu işi siz kabul etmeseniz başkası kabul edecekti. Tek tesellim acı çekmeden ölmüş olması. Sizden bir baba olarak oğlumun katillerinin yakalanması için yardımınızı istiyorum. Sonuçta bana bu kadarını borçlusunuz."
Wilson'un ağzından çıkan bu sözler beni durdurmuştu. Emri başkası verse de tetiği çeken bendim. Benim de çocuğum öldürülse, katillerinin cezasını kendi ellerimle vermek isterdim.
Durdum ve ikisinin gözlerinin içine baktım. Teslim olmuş bir ifadeyle, "Tamam. Pes ediyorum. Siz kazandınız. Eğer elimden gelen bir şey olursa size yardım etmeye hazırım. Kendisinin de söylediği gibi Bay Wilson'a en azından bu kadarını borçluyum."
İkisinin de yüzündeki ifade rahatladı. Wilson artık bana nefretle bakmıyordu. Yüzünde temkinli bir ifade vardı. James Brendan Connolly'nin gözlerinde ise zafer parıltılarını görmek mümkündü. Şimdilik onların istediği olmuştu.
"Wilson istersen Hera'ya kalacağı yeri göster. Ben de duş alıp üzerimi değiştireceğim. Akşam yemeğini salona hazırlarsın."
"Yemek hazır efendim. Bayan Hera'yla da hemen ilgileniyorum."
"Tamam yarım saat sonra yemek odasında görüşürüz o zaman."
Son cümlelerini bana bakarak söyledi.
Wilson önce bana resmi bir bakış attı. Sonra, "Bu taraftan lütfen," diyerek onu takip etmemi istedi.
Biz yürümeye başlamadan önce koşarak genç bir insan hizmetkar yanımıza geldi. Elimden bavulu aldı. Hep beraber Wilson'u takip etmeye başladık.
Merdivenlerden ikinci kata çıktık. Çıkarken duvardaki yağlıboya tablolara bakmayı ihmal etmiyordum. Resmen duvarlarında bir servet yatıyordu. Rembrand'dan Van Gogh'a, Dali'den Boticelli'ye pek çok ünlü ressamın tabloları asılıydı. Bu resimlerin kopya olmadığına her şeyin üstüne bahse girerdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Nefes (TAMAMLANDI)
VampireKararlı ve duygusuz olduğuna güvendiğim sesle, "Onları serbest bırakmak için ne istiyorsun?" diye sordum. Fazla düşünmeden soruma yanıt verdi. "Seni!" Tek kelimelik bu cevap tam da duymak istediğim şeydi. "Gel de al o zaman orospu çocuğu. Arkada...