Derek gözden kaybolana kadar üzgün bir şekilde arkasından baktım. Artık fikrini değiştirir ve geri döner diye daha fazla beklemenin bir anlamı yoktu.
James ve Colin poligonun girişinde beni bekliyordu.
Yanlarına gidince James, "Güneşin doğuşuna az bir zaman kaldı. Hadi hazırlan da hemen eve gidelim. Bu arada arbaleti de yanına almayı unutma," dedi.
Zaten başıma bu gece ne geldiyse bu arbalet yüzünden gelmişti. İçimden bir küfür savurup banyoya ilerledim.
Oradan Colin'in ceketini alarak silah odasına geçtim. Arbaleti kullanmam için gerekli olan ahşap okları sadakıyla birlikte yanıma aldım. İşim bitince silah odasının kapısını kitledim. Koridorda yerde duran arbaleti alıp bütün ışıkları kapattım. Poligonun kapısını kitleyerek ceketini Colin'e uzattım. Binmek için onun arabasına doğru ilerlediğimde James beni durdurdu.
"Benim arabama geç."
Üzüntüden ne yaptığımı bile bilmiyordum. Bu sefer yönümü diğer arabaya çevirdim. Arabada William yoktu. James nasıl olduysa bu gece şoföründen vazgeçmiş görünüyordu. Elimdekileri arka koltuğa bıraktım. Ben öne bindikten sonra James'de yerine geçti. Araba hareket ettiği andan itibaren James'le aramızda hiç bir konuşma geçmedi. Başımı yola çevirdim ve dışarıya bakmaya başladım. Yorgunluktan ve üzüntüden hemen uykuya daldığımın farkında bile olmadım.
Uyandığımda üzerimdeki kıyafetler hala duruyordu. En son arabanın camından dışarıyı seyrettiğimi hatırlıyordum. Birisi beni uyurken yatağıma kadar taşımıştı. Beni buraya kadar taşıyan kimse çizmelerimi de çıkarmayı unutmamıştı. Üzerime de ince bir battaniye örtülmüştü.
Komodindeki saate baktığımda öğleden sonra iki olduğunu gördüm. Sabaha doğru uykuya daldığım düşünülürse fazla uyuduğum söylenemezdi. Battaniyeyi üzerimden atıp banyoya ilerledim. Küvette uzun bir banyo yapmak belki enerjimi geri getirirdi.
Banyoda işim bittiğinde bornozumla birlikte dışarı çıktım. İçeri girmeden önce kıyafetlerimi yanıma almayı her zamanki gibi unutmuştum.
Bugün mutfakta bir şeyler atıştırdıktan sonra Nick'e verdiğim sözü tutmak istiyordum. Belki spor yapmak kendimi daha iyi hissettirirdi. Bunu denemeden bilemezdim.
Siyah külotumu bavulumdan çıkardım, siyah spor sütyenimi ve taytımı da yanıma aldım. Üzerime giymek için bol ve göbeği açıkta bırakan bir tişört seçtim. Hepsini banyoya götürüp kıyafetleri orada giydim.
Şimdi sırada kahve içmek için mutfağa gitmek vardı.
Mutfaktan içeri girdiğimde Carolin'i ve Robins'i göremedim. Sadece Henri mutfak masasında oturmuş kahvesini içiyordu.
"Tünaydın Henri. Carolin ve Robins nerede bugün?"
"Sana da tünaydın Hera. Mutfakta eksikliklerimiz vardı. Öğle yemeği saatini atlattığımız için onları alışverişe gönderdim. Kahve içmek istersen makineden alabilirsin. Ne hazırlayım sana, ne yemek istersin?"
Kahvemi doldurup onun yanına oturdum. Masadaki kurabiye kavanozunun kapağını kaldırıp içinden bir tane aldım."Hiç bir şey istemem. Bunlar benim işimi görür."
Kahveyle birlikte kurabiyemi yemeye başladım.
"Akşam yemeğe Bayan Hannah'da gelecek. Yemek için özel olarak istediğin bir şey var mı?"
Bugün duyduğum en kötü haberdi bu. Enerji seviyemin tekrar düştüğünü hissettim."Hiç fark etmez. Senin elinden ne olsa yerim. Hepsini çok lezzetli yapıyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Nefes (TAMAMLANDI)
VampireKararlı ve duygusuz olduğuna güvendiğim sesle, "Onları serbest bırakmak için ne istiyorsun?" diye sordum. Fazla düşünmeden soruma yanıt verdi. "Seni!" Tek kelimelik bu cevap tam da duymak istediğim şeydi. "Gel de al o zaman orospu çocuğu. Arkada...