Bir zamanlar sıralı dağların ardında, ormanın içinde gizlenmiş, çeşit çeşit çiçeklerin ve böceklerin var olduğu adeta cenneti andıran güzel bir diyar vardı. Bu diyarda kurulmuş güzel bir krallık, halkı ile dostça yaşar, kalplerinde kötülük yer etmezdi. Kimi madencilik yapar kimi tarlada çalışır, ellerinden her iş gelirdi. Bir o kadarda zengin bir krallığı vardı.
Bir gün bu güzel krallığı adeta küle çevirecek kadar güçlü ateş püskürten ejderhalar musallat oldu. Kocaman kanatları olan, en küçüğünün bile en az iki ev boyunda olduğu bu ejderhaların koskocaman dişleri vardı. Adeta ateş solur ateş püskürtürlerdi. Ejderhalar, kara bulut gibi diyarın dört bir yanını sarmış, yakıp kül etmeye başlamışlardı. Kimisi hayvanları çalar kimisi altınları. Ama en büyük ve en güçlü olanın çaldığı tek bir şey vardı: Genç ve güzel kadınlar.
En büyük ejderha saldırmaya en az gelen ejderhaydı. Lider olduğu çok belliydi çünkü bir kükremesi ile tüm ejderhalar önünde diz çökerdi. Ne zaman geleceği de belli değildi. Bu bilinmezin içinde ana babalar kızlarını sokağa dahi çıkarmaya korkardı.
Ejderha saldırılarının çoğalmaya başladığı sıralarda diyarın kralının bir kızı oldu. Kral kızının ejderha tarafından büyüdüğünde kaçırılmasından korkarak onlarla anlaşmaya karar verdi.
Kral, bir gün topraklarında yetişen en güzel ekinleri, işlenmiş en güzel mücevherler, en sağlıklı ve değerli hayvanlarını köyden uzak ama ejderhaların göreceği bir meydanda toplattı. Ejderhaya vermek için topraklarından koparıp getirdikleri en değerli şey ne altın ne de elmastı. Hazinenin en nadide parçası lider ejderha için yuvasından acımasızca koparılan küçük bir kızdı. Kral topraklarını korumak için küçük bir kızı feda etmekte sakınca görmemişti. Ne de olsa o, kendi kızı değildi.
Kral, ordu eşliğinde ejderhanın gelmesini beklemeye başladı. İletişimi nasıl kuracakları konusunda endişeliydi. Konuşamadıkları bir yaratıkla karşı karşıya olduklarının farkındaydı.
Gökten bir kükreyiş duyulmuş, dağların ardında ejderhaların siluetleri göründü. Yaklaştıkça korku vücutlarında yer edinmeye başlamıştı. Komutanın emriyle mızraklar dikildi, kılıçlar kınından çıktı.
Ejderhalar diyara yaklaşmaya başladığında insan ordusunu gördüp aşağı süzülmeye başladı. Hızlıca iniş yaptıklarında yer adeta sallanmıştı. Kanatlarından çıkan yel, tozu dumana katmış, insanlar ejderhanın yanında karınca ordusundan farksızdı.
Pullarla kaplı derileri adeta parlıyor, sivri pençeleri toprağı deliyor, gözleri ben sizden yüceyim diye adeta bağırıyordu. O kadar kudretli duruyorlardı ki insanın diz çökesi geliyor, ejderha her kükrediğinde insanlar kanının donduğunu hissediyordu.
O gün bir ilk gerçekleşmiş, ejderha insana dönüşmüştü. Bunu gören insanlar adeta dehşete düşüp ne yapacaklarını şaşırmıştı.
İnsana dönüşen ejderha ile bir anlaşma yapıldı. Ellerindeki en iyi mallar ve hazinenin nadide parçası karşılığı krallığa saldırmamaları üzerine.
Ejderhalar ganimetlerini teker teker almaya başlamış. En son lider ejderhanın hediyesine geldiğinde o vakit duyulan tek ses askerler tarafından çekiştirilen genç kızın haykırışlarıydı.
Güzelliği on kilometre uzaktan dahi belli olan bu genç kızın sapsarı olan saçları dağılmış bir vaziyette, mavi gözleri ağlamaktan kızarmış, beyaz elbisesinin uçları sürüklenmeden dolayı çamur olmuştu. Sarı saçlarına tezat kulağının arkasına kırmızı bir çiçek takılıydı. İmparator çiçeği olarak anılan bu çiçek krallığın simgesiydi. Bir nevi veda niteliği taşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER'İN KALBİ
RomanceKalbinde ne kin ne de nefret. Öyle safça sevdiler ki birbirlerini, Yaktı yıktı her yeri, ejderha ateşi. Bir esaretti aslında onlarınki, Özgürlüğe nasıl evrildi? Ölümle süzülürken, Yeşil ve gri birleşti. Ateş ve buz gibi, Eridi Ejder'in Kalbi. Mpre...