5

2.5K 262 27
                                    

Ah, çok yoruldum.” Güneşin anlında saatlerce tarlada çalışmaktan yorulan Lucas, ağaca yaslanıp dinlenen Elio’nun yanına kendini attı.

Elio yanındaki testiyi Lucas’a uzattı. Suyu aldığı gibi kafasına diken oğlanla gülmeye başladı. “Tarla işi hiç de kılıç sallamaya benzemiyormuş.” Diye konuştu. Antrenmanlarda ne kadar yoruluyor olsa da hiçbiri güneş alnında çalışmaya benzemiyordu. Hem sıcaktan pişiyor hem yoruluyordu. Eğilmekten ağrıyan belini saymıyordu bile.

“Sana dedim ben yaparım, dinlemiyorsun ki.” Lucas bir sırayı kazana kadar, o iki sıra kazıyordu. Lucas’a yardım etmese sayısı üçe bile çıkabilirdi.

“Yine başlama. Ben ejderhayım, güneş beni rahatsız etmez demeye.” Elio’yu taklit ederek söylemesi ikisini de güldürmüştü. Lucas pek tarla işinden anlamıyor olsa da oğlanla vakit geçirmek istediğinden çalışmak için ısrar ediyordu. Bunun acısı biberlerden çıkıyordu tabii. Ektikleri biberlerin yarısını kazarken kesmişti. Bir de belli olmasın diye tekrar ekiyordu.

Hava gerçekten çok sıcaktı. Günler onlar için oldukça keyifli aynı zamanda yorucu geçiyordu. Ejderha yuvasını yaşanabilir hale getirmek için tarlayla uğraşıyorlardı. Tohumları ekmişler, sulamışlardı. Vadideki her şey gibi tohumlarda çok çabuk çimlenip büyümeye başlamışlardı. Ağaçlar çiçek açmış, meyve vermeye hazırlanıyordu. 

Vadi çiçeklerle doluşmuş, arılara ve kelebeklere ev sahipliği yapmaya başlamıştı. Kuşlar ağaçlara yuva yapıyor vadiye göç ediyorlardı.
Tüm odaları tek tek temizlemişlerdi, onlardan başkası yaşamayacak olsa da. Elio boş vakitlerinde depodaki eşyaları düzenliyordu. Bulduğu eşyaların bir zamanlar kendi topraklarından alındığını bilmesi onu üzüyordu. Renkli kumaşlardan dikilmiş kıyafetlerden tutun kilimlere; mükemmel tablolardan heykellere kadar her şey kendi toprağından gelmeydi.

Her sandığı açtığında bir öncekinden daha çok şaşırıyordu. Mesela bir önceki açtığı sandıkta onlarca kitap bulmuştu. Ondan önce de sandık dolusu mücevherler. Ejderhalar mücevherleri ne yapabilirdi ki aklı almıyordu.

Elio ya kitapları gösterdi. Ne olduğunu bilmediğini ve ateşte güzel yanacağını söylediğinde adeta kafasının üstünden alevler çıkmaya başladı. O an ona öyle bir fırça çekmişti ki koca oğlan ondan korkmuştu. Sonra hiç kitap görmediğini ve okuma yazma bilmediğini öğrenince bu davranışından utandı. Ona okuma yazma öğreteceğini söylediği zaman Elio’nın gözünde oluşan parıltılarla doğru yolda olduğunu anladı.

Günler böyle su gibi geçiyordu. Sabah beraber kalkıyor yemek yiyorlar, öğle vaktine kadar tarlayla uğraşıp birlikte vadide geziyorlardı.  Ve her gece istisnasız Lucas, Elio’nun yatağa gelmesini bekliyor ve gece Elio’nun kollarında son buluyordu. İkisi de bu durumdan hiç de şikayetçi değildi.

Koca vadide sadece ikisi olsa da Lucas kendini hiç yalnız hissetmemişti. Sarayın curcunası ve insanların kötü bakışlarından uzakta olmak ona çok iyi gelmişti. Annesi ve Lilly’yi çok özlemişti fakat onların iyi olduğunu bilerek içinde oluşan huzursuzluğu yok etmeye çalışıyordu.

Lucas, yanında duran sepeti açıp içindeki yiyeceklerden uzattı ve yemeye başladı. İstemeden gözü uzaklara dalıp gidiyordu fakat Elio fark etmişti. Çocuğun by halleri onu üzüyordu. Elinde olsa onu evine götürürdü fakat yapamazdı.

“Evine gitmek ister misin?” Lucas bu beklenmedik soruyla daldığı düşüncelerden sıyrıldı. “Ne.”
“Duydun, evini dönmek ister miydin.” sorusunu tekrarladı. Sesi hem kırgın hem de öfkeli çıkıyordu. Lucas ne diyeceğine karar veremedi çünkü o da bilmiyordu.

EJDER'İN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin