44 Final

740 45 5
                                    

Evet sevgili okurlarım. Bunca zaman yanımda olan herkese teşekkür ederim. Sizlerle birlikte bir hikâyenin sonuna gelmiş bulunmaktayım. Hikâyenin sonu olsa dahi, benim için sonu olmaz bir macera, aşk demekti. Onlarla geliştim, üzüldüm ve sevindim. Onlara kendi sevgimi kattım umarım hissettirmişimdir. Keyifli okumalar.



Kar yağdıktan sonraki sabah oluşan sessizlik misali bir sükûnet vardı krallıkta. Kimine yağmur sonrası oluşan toprak kokusu gibi bir huzur kimine göre soğuk havanın keskinliği kadar acı veriyordu.

Savaşın sonlanmasının üzerine bir hafta geçmişti. Bir günlük sürmüş bir ömür izlerini taşıyacak yaralar açmıştı kalplerde. Kazananda kaybeden de kendi insanıyken galibiyet pek de tatlı değildi kimine göre.

Eleanor taht odasının camından görünen köy meydanına gözlerini dikmiş, bir saat sonrası gerçekleşecek infazı bekliyordu. Halk toplaşmaya başlamıştı, sanki bayram havasına bürünen halk midesini bulandırıyordu. Bu kadar kini içine konduramaması belki de idam mahkumunun annesi olmasındandı.

O kadar dalıp gitmişti ki omzuna dokunan elle yerinden sıçramıştı. Arkasına baktığında Lucas ona çekinerek gülümsedi. Lucas'a her baktığında annesinin tam tersini görüyordu. Yüzündeki sıcacık gülümseme kalbinin aynası gibiydi. Gözlerinin parıltısı ona her zaman karanlık gecede yolu aydınlatan yıldızları andırıyordu. Sonsuz ve güven dolu bakan gözlerinde gizlenen bir yas vardı bugün. Sessizce önüne dönmüş ve insanları izlemeye devam etti Lucas, ona sessizce bakan Eleanor'un bakışlarıyla ne kadar odaklanabilirse.

Belki diyecek çok şeyi vardı ama o an susmayı tercih etti. Lucas da sessizliği sürdürüp ve gözlerini toplaşan kalabalıklaşan meydanda bir süre daha gezdirdi.

"Gelmeyebilirsin. Ben gelmemeni tercih ederim." dedi Lucas. Sessizliğin içine çığ gibi düşen sözleriyle. İkisi içinde zordu fakat Eleanor hem küçük hem de annesinin ölümünü izleyecekti.

"Orada olmalıyım. Anneme edebileceğim en güzel veda son nefesini verirken yanında olmam gibi hissediyorum." Bu onurlu davranışı annesi için ölmüş sayısız asker kadar değersiz olacak olsa bile yanında olmak istiyordu.

Çanı çaldığı an onu bekleyen acıya kendisini hazırlamıştı. Bilakis ölüm, her zaman karanlıkta saklanan yatak altındaki canavar gibiydi. Varlığını asla kanıtlayamaz ama uyuduğunuzda sizi gözetlediğini hissederdiniz.

"O zaman gidelim, vakit geldi."

Hava sıcak, güneş göz kamaştırıyordu. Yüzünü yalayıp geçen rüzgâr insanı serinleteceğine ısıya daha çok maruz bırakıyordu. Meydan ölüm kokuyordu, belki de Eleanor'un içine sinen kokuydu bu. Çevresindeki insanların anlamsız sevinci onu daha da çok boğup yok ediyordu sanki.

İçinde dolan pişmanlıklar silsilesi beynini istila ederken nefesinin iyice daraldığını hissetti. Doğru olan neden bu kadar acı vericiydi? Çanı çaldığına pişman olmakla yaptığının arkasında durmak arasında mücadele ediyordu. Kabullenmek zordu onun için, Eleanor güçlüydü fakat bir o kadar da çaresiz. Sevdiklerini birer birer kaybederken hayatında yaşamak gereksiz gelirdi.

Bir yanında Lucinda bir yanında Lucas. İki eli de sevdikleri tarafından tutulsa da nafileydi.

Karşısında annesi platformun tepesine çıktığında göz göze geldiler. Bir hafta önce gördüğü güçlü, kalbi öfkeyle sarmalanmış kadın gitmişti. Bir deliyi andıran bakışlarıyla, yaşarken ölmüş bir cesedin görünümüne sahipti. Üstünde tüm mahkumların giydiği krem rengi hasırdan dikilme kıyafetlerle kraliçeliğinden eser kalmamıştı. Tıpkı bir zavallı gibiydi kendi deyişiyle. Sokaktaki sıradan biri hatta hapiste yatan sefil bir fareydi şimdi. Eleanor'un gözleri dolmuştu. Annesine hiç bu kadar ihtiyacı olduğunu hissetmemişti. Oysa annesinin bakışları iğneleyiciydi. Gözleri Lucas ve Lucinda da gidip gelmişti. Yüzünde okunan tek şey Eleanor'un çok iyi bildiği öfkesiydi.

EJDER'İN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin