31

474 44 5
                                    

Gündemden tek yazarak uzaklaşabiliyorum. Moraller sıfır, elimden bir şey gelmiyor ama yazılarıma da yansıtmaktan korkuyorum. Umarım seveceğiniz bir bölüm yazabilmişimdir. Keyifli okumalar.





Hayatta değer verdiğiniz şeyler ne kadar artarsa o kadar korkarsınız derler çünkü kaybedecekleriniz de çoğalmış olurdu. Yeni aldığın bir elbiseden tutun sahiplendiğiniz bir hayvana dahi zarar gelmesi sizi mahvedebilirdi. Eğer her geçen gün büyüyen bir aileye sahipseniz sizin gerçekten kaybetmekten korkacak çok sebebiniz var demektir.

"Nene, koş." Leonard Lucinda'nın eteklerini çekiştirerek sürüklüyordu. Minik ayaklarıyla bir an önce annesini görmek için acele ediyordu. Lucinda torununu kucağına almak için uğraşsa da Leonard ısrarla koşmaya devam ediyordu.

"Minik ejderham lütfen yavaşlar mısın? Nenen yoruldu ama."

Yaşlı kadın nefes nefese kalmış şekilde duvara tutunarak önde koşturan torununu izliyordu. Leonard kaşlarını çatmış ve dudaklarını büzmüş şekilde geri dönerek nenesini tekrar çekiştirmeye başladı.

"Ama nene bebiş geldi." Lucinda yüzündeki gülümsemeyle daha da hızlı adım atarak yola devam etmişti. Tıpkı Leonard gibi o da çok heyecanlıydı.

Lucas'ın gece yarısı sancıları tutmuş ve apar topar doğuma alınmıştı. Elio endişeden mahvolmuş halde sabaha kadar kapısında nöbet tutmuştu. Bebek tahminlerinden erken gelmişti. Acısız bir hamilelik geçirdiği için gece tutan sancı ikisini de çok korkutmuştu.

Leonard gece anneannesinin yanında geçirdiği için hiçbir şeyden haberi yoktu. Sabah hizmetçi kadınlardan biri kapıyı aceleyle çalarak doğumun başladığını söylediğinde anneanne ve torun hızla giyinip yola çıkmıştı.

Büyük kapının önünde toplanmış kalabalığı görünce Lucinda endişeyle yanlarına gelmişti. Oğluna ve torununa bir şey olmasından çok korkarak Sara'nın yanına yaklaştı.

"Evladım bir şey mi oldu? Lucas iyi mi?" Sara Lucinda'nın endişeli halini görünce gülümseyerek omzunu sıktı.

"Endişelenme Lucinda ikisi de çok iyi. Sadece bizimkiler biraz heyecanlı, herkes bebeği görmek için toplandı. O çok güzel bir kız, büyüleyici." Bebeği anlatırken bile gözleri ışıldayınca Lucinda iyice heyecanlanmıştı.

Lucinda gözleri dolu bir şekilde kalabalığı yararak odaya giriş yaptı. Gördüğü manzara karşısında gülse mi ağlasa mı bilemedi. Ama o gülmeyi seçmişti, nasıl olsa birazdan sevinçten ağlayacaktı.

Lucas yüzünde bıkmış bir halle kucağındaki bebeğini besliyor, Elio bir bacağına Tiny'yi bir bacağına Miny'yi oturtturmuş gülümseyerek bebeğine bakıyordu. Kardeşler kıkırdayarak bebeğin ne kadar güzel olduğunu söylüyor, Lucas onları susmaları için uyarıyor ama ne faydaydı.

Kapıdan giren Lucinda'yı ilk gören Lucas olmuştu.

"Anne, kurtar beni bu canavarlardan." Güzel anlarını bile bozan iki küçük canavardan gerçekten hiç memnun değildi. Gözlerini açar açmaz bebeğinden önce onları görmek bir kabustu. Bu kadar çocuk meraklı olmaları erkenden evleneceklerini gösteriyordu. İnşallah hemen evlenirler diye dua etmeden duramamıştı.

"Oğlum, bir tanem. Nerede benim torunum bir bakayım." Lucas emzirmeyi bıraktığı kızını annesine gösterdiğinde dolan gözlerini daha fazla tutamadı. Anne oğul sessizce ağlayıp güzel kızını izliyorlardı. Tam Lucas'ın kopyası olan torununun güzelliğini görünce kalabalığın neden toplandığını daha iyi anlıyordu. Gür siyah saçları, beyaz teni ve pembe yanaklarıyla tıpkı Lucas'tı.

"O çok güzel bir kız olacak anne, şimdiden tüm kalabalığı topladıysa büyüdüğü zaman çekeceğim var demektir." Elio'nun dediği tüm odayı güldürmeyi başarmıştı.

"Alabilir miyim peki?" Lucas başıyla onaylayıp yavaşça annesine doğru uzattı.

"Ama yeni emdi anne, gazını çıkarman lazım." Alırken biraz çekinmişti ama Lucas ona cesaret verici bakışlarıyla ikna etmişti. Ellerini kullanmakta zorlanıyordu, avuçlarındaki kesikler ciddi seviyede olduğu için hasarı yüksekti. Yeni yeni kaşık ve çatal kullanmaya başlamış yine bir eşya tutmada sıkıntı yaşıyordu.

İki eliyle bebeği narince sarmaladı, Elio alttan destek vermek için tuttuğunda gülümseyerek teşekkür etti. İlk önce güzel yüzünü uzun uzun izledi. Kaşından kirpiğine, minik dudaklarına kadar resmen Lucas'ın bebekliğiydi. Leonard'a nazaran daha açık tenli ve oldukça tombul yanaklara sahipti, kıyamasa ısırabilirdi. Eğilip yenidoğan kokusunu iyice içine çekip omzuna yatırarak sırtını ovalamaya başladı. Bir gaz sesi çıkınca küçük afacanlar gülmeye başladı.

"Hani nerede benim oğlum, kardeşini görmek istemiyor mu yoksa?" Leonard Sara'nın eteklerinin arkasına saklanmış, dolu gözlerle onları izliyordu. İçinde korku mu yoksa heyecan mı anlam veremiyordu.

Küçük kalbi patlayacak kadar hızlı atarken avuç içleri terlemişti. Annesi ona cesaret verircesine gülümsemiş ve kollarını oğluna doğru uzatmıştı. Leonard ilk çekimse de yavaşça annesine doğru yürümüş ve yatağa tırmanarak sıkıca sarılmıştı.

Lucas biraz canı acısa da oğluna sarılmaya devam etmişti. Saçlarını koklayıp öptü.

"Benim oğluşum kardeşini görmek istemiyor mu yoksa? Neden gelmemiş o zaman yanımıza?" Leonard, korktuğunu nasıl söyleyebilirdi? Kardeşini daha çok severler diye mi korkuyordu yoksa dillere destan güzelliğinden ona zarar verir mi diye, bilmiyordu.

"Gelene kadar çok heyecanlıydı kardeşini görmek için bir görsen. Yerinde duramadı duyduğunda, koşturarak geldik buraya." Lucinda annesini sıkıca sarılan torununa ithafen konuşmuştu. İkisi de anlam veremiyordu bu tavrına, belki de kıskanmıştı.

"Oğlum kardeşini görmek istemiyor musun?" Elio konuştuğunda küçük oğlan hemen kafasını saklandığı boyundan kaldırmıştı.

"Hayır istiyorum baba." Elio gülümseyerek bacağını pat patladı.

"Hadi gel kucağıma kardeşine bakalım, annen de biraz uyusun olur mu?" Leonard başını sallayarak yataktan inerek babasına ilerlerdi. Elio oğlunun koltuk altında tutarak kaldırdı ve bacağına oturttu. Lucinda kucağındaki bebeği biraz daha aşağı indirerek Leonard'ın görmesini sağladı. Küçük yeşil gözleri sanki dünyanın n güzel şeyini görmüşçesine parladı, tabii Jane'den sonra dünyanın en güzel şeyini görmüş olabilirdi. (Y/n: Kızmayın bizimki tam bir hanımcı.) O, tombik ve pembe bir şekeri andırıyordu, kardeşi gerçekten çok güzeldi.

"Anneme benziyor. Kardeşim şimdi küçük annem mi?" Ağzından çıkan kelimeler hepsini güldürmüştü. "Hayır tabi ki de oğlum, bak sen de bana benziyorsun. Kardeşin de annene çekmiş. Sevdin mi kardeşini?" Leonard mırıltılar çıkartarak başını babasının omzuna yaslayarak küçük kardeşini biraz daha izledi. Ağzın şıpırdatışı bile çok tatlıydı.

Tombik bebek gözlerini kıpırdatarak açtığında odada birden sevinç nidaları duyuldu.

"Ay sanırım tatlı krizi geçireceğim." Sara abartılı bir şekilde konuşunda Ally göz devirmişti. Ama bir yandan da haklıydı. Bebek, siyah saçlarına zıt gri gözleriyle bir oyuncak bebeği andırıyordu. Bebiş yüzünü ekşittiğinde Leonard hemen kulaklılarını elleriyle kapatmıştı. Beklenen olmamış ve bebiş sessizce göz yaşlarını dökünce Lucas şaşkınlıkla ona bakmıştı.

"Kıyamam ben yavruma, verin annesine bakayım. Oy benim sessiz yavrum, annen seni hemen doyuracak." Kucağına alır almaz sakinleşen kızını bir güzel emzirmeye başlamıştı.

"İsim düşündünüz mü?" Elio ve Lucas'ın aklında bir fikir vardı aslında. Ama çok önceden Lucas'ın sunduğu bir öneriydi bir nevi.

"Leonard'a uyumlu olsun diyoruz. Lucas ilk hamile olduğunda eğer erkek olursa Leonard, kız olursa Lenora olsun istemişti. Ne dersin bir tanem Lenora olsun mu?" Lucas hevesle başını sallamıştı.

"Hayatımıza Hoş geldin Lenora."





Çok duygusalım şu an. İkinci bebişimiz de geldi, hoş geldi. Mükemmel isim seçme yöntemimle hepsini benzer yaptım, şahaneyim. 

EJDER'İN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin