33

452 39 0
                                    

Çoook uzun bir zamandan sonra herkese merhaba.
Biliyorum çok beklediniz, sabrınız için hepinize teşekkür ederim. Bu bölüm beni aralarında en zorlayanı oldu. Nasıl ilerletsem bilemedim. Umarım hoşunuza gider, keyifli okumalar.



İçini kaplayan huzursuzluk ve korku tüm neşesini alıp götürecek cinstendi. Dakikalar öncesine kadar hissettiği huzur bir anda yok olmuş, panik tüm bedenini sarıp sarmalamıştı.

Ablasının ismini duyar durmaz bastırdığı kötü düşünceler beynini istila etmeye başlamıştı bile. Elio'nun elini destek almak için sıkıca tutmuş, tırnaklarını adeta geçirerek bedenini ayakta tutmaya çalışıyordu.

Saffat’tan gelen mektup açıktı.
Korkunç bir savaş kapılarına dayanmak üzereydi. Herkesin hazır olması gerektiğini vurgulamıştı. Yola çıkan savaş gemileri bir haftayı varmaz ufuktan görüneceğini söylemişti. Keşke daha erken haber versin demeye kalmadan, kağıdın en altında mektupların engellendiği yazıyordu. Bundan dolayıdır ki eski püskü bir kayıkta, göğsünde sıkıca  mektuplarla yarı baygın şekilde yatarken bulunan uşakla mektubu bulmuşlardı.

Elena Güney Ejder Krallığı ile iş birliği yaparak ordularını Güneş Krallığı’na yollamışlardı. Komiktir ki Güney Krallığı ejderhanın Elena'nın tarafında sanıyordu. O gün Lucas’ı sırtına alıp kaçtığında Kuzeye gittiklerini düşünmüşlerdi. Korkusundan bir kez olsun sesini çıkaramamıştı ama Elena'nın ansızın kapılarına dayandığı gün tüm gizem kaybolmuştu. Tam tamına 3 yıl ayakta uyumuşlardı. Tabii Elena bunları öğrenince deliye dönmüştü. Yine de acele etmeyip iki yıl daha sabredip ordusunu iyice güçlendirmişti.  Feridun ( Güney Krallığı’nın Dükü) ne kadar ejderha şu an büyük bir tehdit oluştursa da Güneş Krallığı’na savaş açma taraftarı değildi. İkna olması zor olmuştu. Çoğu yatırımı ve hisseleri orada korunuyordu. En büyük ticaretler her zaman Güneş Krallığı ile olurdu. Feridun'un memnuniyetsiz ifadesini görünce Elena bu işin tatlı dille çözülemeyeciği anlamıştı.  Dük'ün boynuna hançerini dayayıp, istediği tek şeyin annesinin ve kardeşinin kesilmiş kafaları olduğunu söyleyerek ikna etmişti.  Ne derse desin yine de büyük bir orduyla Güneş Krallığı'na doğru yol alıyorlardı.

Acelece gidilen toplantı salonunda herkes onları bekliyordu. Ama Lucas’ın tek düşündüğü yataklarında huzurla uyuyan çocuklarıydı. Onlar için geliyordu. Bunları düşünmek Lucas'ın çığlık atma isteğini tetikliyordu. Karşısında oturan kraliçelerin korku dolu bakışları hiç de yardımcı olmuyordu.

Tüm soylular toplantı salonuna toplanmış kraliçelerinden bir emir bekliyorlardı. Gerginlikleri elle hissedilir, gözle görünür cinstendi.
Çoğunun olacaklardan haberi varken bir kaçı yeni duyduğu felaketle aklını kaçırmak üzereydi. Huzur ve barışla yönetilen bu topraklara yüzyıllar sonra ilk defa bir savaş meydana gelecekti.

"Ne yani, sadece gelmelerini mi bekleyeceğiz?" İçlerinden birisi artık dayanamamış ve konuşmuştu.
"Endişe etme İgor, buraya kolay kolay savaş açamaz. Güneş Krallığı çökerse hiç bir krallık ayakta kalamaz."

Bir elçiyi çoktan yollamışlardı. İki güne varmaz Elena'nın ordusuyla karşılaşırdı. Bu işi ellerinden geldikçe kan dökülmeden halletmek için uğraşacaklardı.

Lucas, Elio'ya baktığında yüzünde ilk kez gördüğü öldürücü ifadesiyle boşluğa bakışını korkutucu bulmuştu. Koyulaşan irisleriyle sanki karşısında bambaşka bir insan varmış gibi geliyordu. Elini sıkmaktan parmak boğumları beyazlamış, kaşları hiddetle çatılmılmıştı. Lucas o an eşinin kötü bir şeyler planladığından şüphelenmeye başlamıştı.

EJDER'İN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin