40

300 33 3
                                    

Eveet canlar. Olaylar olaylar. Keyifli okumalar.



Vedalar zor gelirdi insana, en çok da veda ettiğini bilmezsen. Bir daha görebileceğin meçhul ne bir ses ne bir dokunuş ne zaman hissedeceğini bilmezsen o zaman zor gelirdi insana.

Lucas gözlerini kapatmış, eli sol göğsünü koparmak istercesine sıkarken, kendini dizginlemek için derin derin derin nefes alıyordu. Son değildi, olamazdı eğer o istemez ise.

Elinin üstünde hissettiği sıcak dokunuşla gözlerini yavaşça açtı. Kızı ona destek vermek istercesine gülümsüyordu. Biliyordu ki babası ve Leonard her zaman geri dönerdi. İkisinin de tek dileği ejderhaların tekrar yükselmesiydi.

Dört bir yanı sarmıştı patlamalar, tuzaklar birer birer işlevini görüyordu. Arada karışan çığlık ve ölüm feryatları Lucas'ı iyice korkutmaya başlamıştı. Savaşmak istiyordu ama kızını yalnız bırakmak istemiyordu. Lenora, babasına ve kardeşine göre daha narin bir ejderhaydı. Lucas'a göre bir ejderhadan çok kuğuyu andırıyordu. İnce ve uzun esnek vücudu, hızlı manevralar yapmasına olanak sağlıyordu. Fakat oldukça küçüktü, bir fil boyutundaydı, Leonard'ın kafasına eş değer bir büyüklüktü bu. Babasının ise yarısı ediyordu.

"Lenora, güvercini getirir misin? Yollamamız gereken bir mesaj var." Lenora hızla odasına giderken Lucas masanın üzerindeki kâğıdı alıp hızla yazmaya başladı.

Hazır olun, geliyoruz.

Sara'nın anlayacağını biliyordu.

Kuşun ayağına notu bağlar bağlamaz kapıyı dikkatli bir şekilde açıp kuşu saldı. Onu, gecenin karanlığına karışmış alev ve toz bulutları olmuştu. Patlamalar ardı ardına devam ediyor, tuzaklar işlevini görüyordu. Bu da arada birçok insanın saldırı gerçekleştirdiğini gösteriyordu.

"Anne, babamlara yardım etmeliyiz." Küçük ejderha hırslıydı. Damarlarında akan sıcak kan savaşmak için pompalanıyordu.

"Hayır Lenora, baban gelene kadar evden ayrılmayacağız." Beyaz güvercini toz dumanının arasından yavaşça gözden kayboluncaya dek izlediler. Lucas çığlık seslerine daha fazla dayanamayıp Lenora'yı çekiştirerek içeri götürmüş, sabırla beklemeye devam etmişti.

O sırada Elio ve Leonard tuzakların olmadığı alanlardan askerlerin adaya giriş yapmasını engelliyorlardı. Askerlerin karaya nasıl çıktığını az çok tahmin ediyorlardı çünkü aylar öncesi Bill nasıl karaya ayak bastıysa askerlerinde gelmesi normaldi.

"Baba çok fazlalar, hepsini engelleyemeyiz. Dönüşmeme izin ver." Der demez vücudundan kıvılcımlar çıkmaya başladı. Elio hemen oğlunun kolunu tutarak kendisine doğru çekti.

"Sakın dönüşme, kudretini görmelerine izin vermeyeceksin. Gerekirse çıplak elle durduracaksın ama sakın dönüşmeyeceksin."

Onca yıl boyunca Leonard'ın ejderhasını görmelerine izin vermemişlerdi. Hepsi Elio'nun yaptığı planın bir parçasıydı aslında. Asla Lucas'ın onaylamayacağı bir plandı, kimsenin haberi yoktu.

Askerler karada ilerlemeyi başaramayınca bindikleri küçük kayıklardan karanlık dahi olma ok atmaya başlamışlardı. Bazı askerler uçlarına sürdükleri balina yağını ateşe verip önlerinin bir nebze görünmesi için çabalasa da nafileydi. Etraf göz gözü göremeyecek kadar dumana bürünmüştü.

Elio'nun yanından hızla bir şey geçtiğinde arkasında dönüp ne olduğuna baktı. Beklediği şey şu an ayaklarının ucundaydı. Biraz ötede patlayan bomba tarafından yaralanmış askerin yanında bekleyen Leonard'a baktı. Oğlunun yüzünde ne bir kin ne de nefret vardı, şefkat ya da merhametten de eser yoktu. Bom boş bakıyordu sanki. Kılıcını kınından çıkardı ve yerde acıyla kıvranan askerin nefesini kesti. Herkes susmuştu bir anda, patlamalar durmuş, askerler artık bağırmıyordu. Leonard kılıcını askerin boğazından yavaşça çekti. Etin kesilme sesi tüm adada yankılandı sanki. Kanın keskin kokusu Elio'nun yüzünü ekşitmeye yetmişti.

EJDER'İN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin