Çook uzun bir aradan sonra gelmiş bulunmaktayım. Bir türlü vakit bulamadım ve bilgisayar alır almaz hemen bölümü tamamladım. Tabii yorum da gelmeyince yazasımda gelmedi diyebilirim. Biraz değişik bir bölüm oldu ama beğenmeniz dileğiyle iyi okumalar.
Yanlışlarımı maruz görün düzenleme yapamadım.
Kuzey Ejder Krallığı
Ejder Krallığı'nın orduları ülkesine geri dönmesinin üzerinden bir yıl geçmişti. Ülkede karışıklık yok olmuş yerini korkutucu sükunete bırakmıştı. Kraliçe sarayından çıkmaz olmuş, ülke resmen karanlığa bürünmüştü. Elena içten içe delirmek ve yok olmak üzereydi.
Sarayın kasvetli duvarlarına yansıyan cılız mum ışığı, Elena'nın her adım atışında titriyor, ayağındaki topukluların bıraktığı tiz ses boş duvarlarda yankılanıyordu. Adımları şaşmadan yemek salonuna yöneltmiş, onu ilk karşılayan upuzun, bir düzine insanı alabilecek olan yemek masasıydı. Bir ucunda Lucinda oturmuş başı eğik bir şekilde sessizce bekliyordu. Duyduğu ayak sesleri ile başını kaldırmış ve çekinir bir şekilde kızına bakmıştı.
Başka gelen yoktu ne Elena'nın eşi ne de kızı Elena'ya eşlik ediyordu. Ne de Lucinda'ya yemek yemesinde yardımcı olan Tiffany salona giriş yapmıştı.
Saraya döndükleri günden beri Elena bir kez olsun annesiyle konuşmamıştı. Ama her zaman beraber yemek yerler annesini gözünün önünden ayırmazdı.
Elena yemek yemeye başladığında Lucinda boş gözlerle çorbasını inceliyordu.
Arada gözü kaşığına gitse de onu alacak cesareti yoktu. Elleri titriyor ve parmakları kaşığı tutamayacak kadar güçsüz durumdaydı.Tiffany, Kraliçe Elena'nın izin verdiği kadar yemek masasında durduğu için Lucinda'nın doyup doymadığı bilmeden gidiyor ve Lucinda aç kalabiliyordu. Bu yüzden oldukça zayıflamış ve güçten düşmüştü.
Kışın sık sık hastalanmış ve elleri iyice işlevini kaybetmişti."Yemeğini ye!", Elena'nın bir gözü onun üzerindeyken umursamazca yemeğini kaşıkladı.
Sanki halinden zevk alıyormuş gibi dudağının bir kenarı kıvrılmış gözleri parlak ve korkutucuydu.Lucinda titreyen eliyle kaşığa uzandı, kaşık elinde bir türlü durmuyor kayıp düşüyordu. Elena'nın kaşları her çatal düştüğünde daha da çatılmaya başlamış en sonunda dayanamayarak masaya setçe vurmuştu.
"Bir kaşığı dahi tutamıyor musun sen?" Lucinda kızının bu ani çıkışına şaşırmış gözlerini kocaman açmıştı. Gördüğü muamele can yakıcıydı, gözleri dolu şekilde kızına hayretle baktı. Öfkeyle kuduran irisleri yeşil rengini kaybetmiş yanan ormanları andırıyordu.
Ellerini öne doğru uzattı, belki de görsün ve utanç hissetsin diyerek. Elena zaten biliyordu.
"Ellerim... Ellerim yolladığın suikastçılar yüzünden bu haldeler. Onları artık kullanamıyorum Elena, ve sen de bunu biliyorsun."
Ama nafileydi, Elena daha da öfkelenmiş ve masadan kalkarak annesine doğru ilerlemişti.
"Onları sana yollamadım, alçak Lilly ve eşini öldürmeleri için yolladım. Beni bu kadar mı kötü görüyorsun, kızından bu kadar mı nefret ediyorsun?"Öfkesi arttıkça Lucinda kızının gözlerindeki hüznü fark etmişti.
"Ah Elena ben..." Elena daha fazla duymak istemediğini söylercesine elini havaya kaldırmış ve annesini susturmuştu."Ağzından çıkacak tek bir yalanı dahi duymak istemiyorum. Yaptıklarını nasıl açıklayacaksın, sanki tek suçlu benmişim gibi davranıyorsunuz hepiniz, herkes! Elena kötü, Elena cadı, acımasız! Hepiniz beni terk ettiniz, önce babam sonra sen. Yapayalnız kaldım. Beni bıraktın ve cici oğlunun kollarına koştun hemen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER'İN KALBİ
DragosteKalbinde ne kin ne de nefret. Öyle safça sevdiler ki birbirlerini, Yaktı yıktı her yeri, ejderha ateşi. Bir esaretti aslında onlarınki, Özgürlüğe nasıl evrildi? Ölümle süzülürken, Yeşil ve gri birleşti. Ateş ve buz gibi, Eridi Ejder'in Kalbi. Mpre...