Ben geldiiim. Geç olsun güç olmasın.
Yorum atın canlarım böylece ben de motive olur ve daha hızlı yazmaya çalışırım.
Hepinize iyi okumalar.Yıkık dökük duvarlar, yaralı vücutlar... Elena'nın varlığı sadece yıkıma sebep olmuştu. Hırsı ve öfkesi şehre geldiği gibi kendisini belli etmiş ve bir çok insana zarar vermişti. Yıkılan duvarlar ve yaralanan insanlar bunun en büyük örneğidi.
Dün gece düşman gemiler Güneş Krallığı’nın sularından kaybolana dek beklemişlerdi. Yaralı olan bir kaç askerleri sırtlayarak revire taşımışlar, dağılan moloz parçalarını hep beraber toplamışlardı. Bir süre boyunca gemiler çoktan gitsede Lucas uzunca denizi izlemişti.
Elio gemilerin tekrar gelmesi olasılığına karşı bir süre deniz üzerinde süzülmüş ve etrafı gözlemlemişti.Lucas kendisine yediremiyordu, annesini bir psikopata emanet etmek ne kadar mantıklıydı.
Daha fazla vakit kaybetmek istememiş ve çocuklarının yanına gitmişti. Bir çok insanın saklandığı şehrin güvenli sığınaklarında Leonard ve Lenora da vardı. İçeriye girdiklerinde Tiny, Miny ve Jane ile gülüşerek oyun oynadıklarını dördüklerinde tuttuğu yaşlar bir sel gibi akmaya başlamıştı.
Koşup hemen çocuklarına sıkıca sarılmış ve bir süre bırakmamıştı.Buradan gitmeleri gerekiyordu. Elena'nın gözleri heryerdeydi. Hissediyordu.
Onları gerçekten serbert bırakacak değildi, Lucas buna asla inanmamıştı. Planları istedikleri gibi gitmese de sonu beklendiği gibi olmuştu. Sonuçta Elena’yı ikna etmişler ve sonraki adımları için çalışmaya başlamaları gerekiyordu. Ama bu Elena'nın gözlerinden uzak olmalıydı. Biliyorlardı ki bu şehirde kendi adamlarını bırakmıştı. Bir yılan gibi şehre sızan adamları sessizce kapı deliğinden izlerken istedikleri yapmaları kolay olmayacaktı.
Lucinda’nın gitmesi üzerinen bir hafta geçmişti. Hala olayın etkisini atlatamayan Lucas oldukça durgundu. Çocuklarının odasında, birbirlerine sarılarak uyuyan Leonard ve Lenora'nın saçlarını okşayarak düşüncelere dalmıştı.
O arada Elio odaya girmiş ama fark edemeyecek kadar zihni savaş içindeydi.Ensesinde hissettiği sıcak nefes ve beline sarılan kollar ile ilk yerinden sıçrasa da eşinin heldiğini anlayınca sarılmasına izin verdi.
"Hadi odamıza gidelim bebeğim." Lucas eşine dönüp başını sallamıştı. Son kez çocuklarının üzerini güzelce düzelttiğinde ayağa kalktı.
Elio, eşinin kolunaa girerek onu yavaşça odadan çıkardı. Lucas’ın kolu günden güne iyileşse de hala ağrımaya devam ediyordu. Omzu güzelce sarılmış ve kolu hareket etmemesi için göğsüne sabitlenmişti. Bu da Lucas'ın hareket kabiliyetini kısıtlıyordu.
"Üzerindeki sağlam zırha rağmen omzun nasıl bu kadar yaralandı anlamadım."
Elio Lucas'ın kıyafetlerini çıkarırken sessizce mırıldandı. Eşinin yaralanmasını kendi dikkatsizliğine bağlıyordu. Ve her fırsatta da özür dilemekten eksik kalmıyordu. Lucas, Elio'nun düşen yüzünü görünce sağlam koluyla çenesini kaldırarak gözlerine bakmasını sağladı. Fırsattan istifade küçük bir öpücük bahşederek gülümsedi.
"Aynı kalbimiz gibi... Kalbiniz ne kadar güçlü olursa olsun, bize en yakın olan kişiler çok çabuk yaralayabilir işte."
Söyledikleriyle oda bir an sessizleşti. Geçmişi düşünmek acı vericiydi, bir hafta öncesi olsun, beş yıl öncesi hiç fark etmez, hatta yarım yüzyıl öncesine kadar uzanan mazi tam anlamıyla kalp kırıklarıyla bezenmiş kader çizgisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER'İN KALBİ
RomanceKalbinde ne kin ne de nefret. Öyle safça sevdiler ki birbirlerini, Yaktı yıktı her yeri, ejderha ateşi. Bir esaretti aslında onlarınki, Özgürlüğe nasıl evrildi? Ölümle süzülürken, Yeşil ve gri birleşti. Ateş ve buz gibi, Eridi Ejder'in Kalbi. Mpre...