Evet, çook uzun zamandır yokum. Üzgünüm bölüm geç geldiği için. Umarım beni özlemişsinizdir. Sabırla bekleyen herkese teşekkür ederim, iyi okumalar 🥰🥰🥰
Hemşire kadın telaşla mutfaktan çıktı. Üniformasının kollarını sıvamış elindeki sıcak suyu dökmemeye dikkat ederek hızla yürüyordu. Demir kazandaki sıcak su koşturmacadan sallanıyor ve kenarlardan sıçrayarak kadının elini yakıyordu, yine de ses etmeden ilerledi. Büyük odaya yaklaştıkça çığlık sesleri daha net gelmeye başladı.
Doğum en zor haliyle devam ediyordu. Zavallı kadın canı çıkarcasına bağırıyordu. Acısını azaltmak istercesine eşi elini sıkıca tutmuştu. Genç adam boşta kalan eliyle eşinin terden alnına yapışan kızıl saçlarını nazikçe geriye taradı. Eşi acıdan tırnaklarını eline geçirse de asla çekmemişti. Yüzü ıkınmaktan kızarmış, şakaklarındaki damarlar belirginleşmişti.
Ebe derin nefes almasını ve az daha sabretmesini söylüyor, eşi bir yandan her şeyin güzel olacağının sözünü veriyordu. Dayanacak gücü kalmadığı bir anda kendisini boşlukta hissetti. Kendisini sıkmayı bırakmış derin derin nefes almaya başlamıştı. Ardından gelen cılız bir ağlama sesiyle tüm enerjisinin dolduğunu hissetti. Hemşireler bebeği hemen temizleyip annesine doğru uzattılar. Genç adam eşinin elini tutmuş beraber sessizce ağlıyorlardı.
“Tebrik ederim Sir James, bir kızınız oldu.” Ebe battaniye sarılmış bebeği annesinin kucağına yavaşça bıraktı. İkisi de bir an olsun gözlerini bebeklerinden ayıramamıştı. O çok güzeldi. James eşine tekrar uzanarak alnına uzun bir öpücük kondurdu ve eşine minnetle baktı. Belki şu an dünyadaki en mutlu anını yaşıyordu. Hiç bozulmasın istedi. Zaman dursun ve sonsuza dek kızının güzel yüzünü izlemek istedi.
Aynı eşi gibi kızıl saçları vardı. Ağlamaktan kızarmış tombul yanakları çok tatlı duruyordu.
“Kızımız çok güzel James.” James serçe parmağını kızının minik eline doğru uzattı. Minik el reflekse parmağını tutuvermişti. İkisinin de ağzından küçük bir kıkırdama çıktı.
“Aynı senin gibi çok güzel bebeğimiz. Ben dünyadaki en şanslı adam olmalıyım. Teşekkür ederim Lilly.” Artık ağlamasını tutamıyordu. Gözyaşları ondan izinsiz çoktan akmaya başlamıştı. Derince nefes aldı. Parmağında hissettiği minik dokunuşlar dünyalara bedeldi.
Hemşireler Lilly’nin dinlenmesi için James’in odadan çıkmasını rica etmişlerdi. James son kez eşini öptü ve kızının başını okşayarak odadan çıkmıştı. Yüzüne çarpan ılık meltem ile gülümsemesi büyümüştü. Ama ona seslenen askeri ile yüzündeki mutlu ifadeyi silerek bıkkın bir nefes vermişti.
“Her şey hazır mı Tony!” gözleri malikanenin dört bir yanını tarıyor, her an gelebilecek tehlikelere karşı bir eli kılıcının üstünde duruyordu.
“Efendim, kaptan en erken üç güne geminin hazır olacağını söyledi. Hem Lilly Hanım da yeni doğum yaptı. Belki böylesi daha iyidir.”
Üç gün oldukça geçti. Elena her an onları fark edebilirdi. Bir an önce buradan gitmeleri gerekiyordu. James sinirine hakim olamayarak askerin yakasını tutarak sıktı.
“Buna sen mi karar veriyorsun? Elena, Lilly’nin doğum yaptığını öğrenince ne olacak, yeni doğmuş bebeğime acıyacağını mı sanıyorsun? Kaptana söyle şafak vakti yola çıkacağız.”Yakasını sertçe bıraktığında asker arkaya doğru sendelese de dengesini sağlayabilmişti. Selam vererek arkasına dönüp yanından ayrıldı.
Mutluluğunun yanında korkusu da giderek büyüyordu. Yıllardır hayalini kurduğu ailesine yeni kavuşmuşken kaybetmekten çok korkutuyordu. Eğer onları korumak doğduğu, büyüdüğü yuvasını terk etmekse, bunu seve seve yapardı.Kararlıydı, bu gece gideceklerdi. Lilly’nin haberi yoktu ama o da tehlikenin farkındaydı ve kabul edeceğine emindi. Tek sorun yeni doğum yapmıştı ve yolculuk çok zor olacaktı. Buna mecburdu. Elena’nın gözüne uzun süredir batıyorlardı. Deli kraliçe, Lilly’nin yokluğundan çok şüpheleniyordu, ani bir baskın yapması muhtemeldi.
Gece yarısını çoktan geçmişti. James eşini ve bebeğini güzelce hazırlamıştı. Yanlarında bir asker ve bir hemşire ile yolculuğa çıkacaklardı. Her şey hazır olunca bir at arabasıyla limana doğru yola çıkmışlardı. Araba her sallandığında Lilly yüzünü kırıştırıyor karnına inanılmaz bir acı saplanıyordu. James bir koluyla bebeğini tutmuş bir koluyla da eşini sarmalamıştı. Gözünü cama doğru döndürdü, son kez evine bakma ihtiyacı duydu. Ona veda etmek istedi ama gördüğü manzarayla gözleri kocaman açıldı.
İçi acıyla kasıldı. Ateşin ihtişamlı parıltısı tüm malikaneyi sarıp sarmalamıştı. Yüreğini kaplayan acı tarifsizdi. Gözleri hırsla alevlerden çekerek derin nefes aldı.
Eğer geç kalsalardı alevlerin arasında olabilirdi.
Gözlerini kapatarak sessizce ağladı. Göz yaşları yanıp kül olan tüm çocukluğu için akıp gitti. Evdeki herkesin kurtulması için dua ederek daha çok ağladı Haklarını asla ödeyemezdi.
Limana vardıklarında herkesin dilinde malikanenin yanışı vardı. Bu telaşlı ortamda fark edilmeden gemiye varmışlar ve hızla yola çıkmışlardı.
“Şimdi nereye Gidiyoruz James?” James zorda olsa eşine gülümseyerek bakmıştı.
“Ejderhayla tanışmaya.”
Onları takip eden bir düzine casusun farkında olmadan, Güneş Krallığı’na doğru sessizce ilerlemeye devam etmişlerdi.
----------
Lucas ellerini karnına sarılan Elio ve oğlunun saçlarına koyup usulca okşuyordu. Üçünün de gözleri dolu doluydu. Ama üzüntüden değil de mutluluktandı göz yaşları. Lucas sabah bulantıları yüzünden doktora gittiğinde beklediği haberi almıştı. Evet hamileydi. Tüm aileyi sevinçten havaya uçurmuştu.
Leonard ilk kardeşi olacağı için sevişe de artık sütüne ortak çıkacağını fark edince ortalığı koparacağını düşünüyordu Lucas.
Leonard daha ejderhaya dönüşemese de öfkelendiğinde burun delilerinden ve ağzından kıvılcımlar çıkarabiliyordu. İyice kızarıyor ve Lucas’ın gözünde kızarmış domatesi andırıyordu. Belki de aşermeye başladığı için böyleydi.
Zaman onlar için hızlı geçiyordu adeta. Sonbaharın son demlerindeydiler. Lucas, Leonard’ı güzelce giydirmiş ve kurumuş yapraklarla oynaması için bahçeye indirmişti. Gözü her daim oğlunun üzerindeyken bir eli de yeni yeni kendini belli eden karnının üzerindeydi.
Açık renk saçları yaprakların kızıllığında parıl parıl parlıyordu. Ilık rüzgarda uçuşan yapraklar saçlarına yapışmıştı. Kavruk teni koşmaktan kızarmış yüzünde hınzır bir gülüş vardı. Lucas kafasını sağa sola sallayarak derin bir nefes aldı. Beklediği oldu ve Leonard minik bacaklarıyla bir su birikintisinin içine zıpladı. Ardından dengesini sağlayamayıp suya düştüğünde küçük eğlencesi son bulmuştu.
Lucas yavaşça yerde yuvarlanan oğluna ilerlemişti, Leonard’ın hareketleri kalın kıyafetlerinden dolayı kısıtlıydı. Kalkmaya çalışıyor, yerde yuvarlanıyor ama bir türlü kalkamıyordu. Üzerine bir gölge düştüğünde dolu gözleri ve büzülmüş dudağıyla annesine baktı.
“Seni yaramaz, her yerin çamur ve yaprak olmuş. Hadi gidelim de seni bir güzel yıkayalım olur mu?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER'İN KALBİ
RomanceKalbinde ne kin ne de nefret. Öyle safça sevdiler ki birbirlerini, Yaktı yıktı her yeri, ejderha ateşi. Bir esaretti aslında onlarınki, Özgürlüğe nasıl evrildi? Ölümle süzülürken, Yeşil ve gri birleşti. Ateş ve buz gibi, Eridi Ejder'in Kalbi. Mpre...