2

3.1K 250 22
                                    

Lucas kendine geldiğinde havada süzülüyordu. İlk önce nerede olduğunu izah etmeye çalıştı. Sonra olanları tek tek hatırlayınca yukarı baktı. İlk karşılaştığı şey ejderhanın geniş gövdesiydi. Çırpınmaya başladı. Çığlık atmak istiyor ama sanki biri sesini çalmıştı. Ejderhanın keskin pençeleri onu sıkı sıkı tutuyordu.  Elleriyle açmaya çalıştı ama çabası pek etkili olmadı.

Soğuk hava yüzüne çarpıyor, gözlerini acıtıyordu. Korktuğu için mi yoksa ejderhanın ateşten farksız gövdesinden mi bilmez, bu soğuk havaya rağmen üşümüyordu.
Ejderhanın pençeleri arasında sıyrılmaya çalıştı. Eğer beklerse ejderhanın yere indiğinde onu öldüreceğini biliyordu. Pençelerin arasında bir boşluk oluştuğunda kendini boşluktan itti.

Aşağıya doğru süzülmeye başladı. Ejderha avının kaçtığını fark edince peşine düştü. Lucas hangisinin daha kötü olduğunu bilmiyordu. Yere çakılarak ölmek mi yoksa ejderhaya yem olmak mı? Eğer bugün öleceğini bilse, annesine daha sıkı sarılır, Lilly’ye veda ederdi. Ablasının gelinliğine şarap dökerdi. Evet aklına daha kötü bir şey gelmiyordu. Belki Nicolas’ı herkes içinde rezil etmenin bir yolunu bulurdu.

Gözlerini kapadı. Gözünden akan yaşlar havaya karıştı. Sessizce ölümünü bekledi. Fakat beklemediği bir şey gerçekleşti. Ejderha onu tutup yavaşça yere indirmişti.

Gözlerini açtığında bir çift alev saçan gözle karşılaştı. Ejderha sinirli bir şekilde nefes soluyordu. Ya da Lucas’a öyle geldi. Belki de avının kaçmaya çalışması onu öfkelendirmişti.

Ejderha geri çekip kükredi. Kafasını sağa sola savuruyor, acı çekiyor gibi sesler çıkarıyordu. Ejderhanın göz bebekleri bir büyüyor bir küçülüyordu.  Kendisiyle savaşıyor, kendi hâkimiyetini sağlayamıyor gibiydi. Ejderhayı izleyen Lucas ne yapacağını bilemeyerek geri geri sürünmeye başladı. Ejderhanın çığlıkları dağların arasında yankılanıyordu.

Lucas ayağa kalkıp koşmaya başladı. Onu getirdiği yer bir dağın yamacıydı. Havanın soğukluğu vücuduna işliyordu. Bastığı toprak karla kaplıydı. Gök yüzü kara bulutlarla kaplıydı. Fakat yer yer güneşin göz alıcı ışığı sızıyordu. Yerdeki kar erimeye başladığından çamurlaşmıştı. Ayakkabısının içi soğuk suyla dolmuştu.

Pes etmeden hızla ilerlemeye çalıştı. Dağ yamacında aşağıya doğru koştu. Koşarken etrafına baktığında burasının hiç de anlatılanlara benzemediğini düşündü. Burada yaşamın olmadığı barizdi. Kurumuş ağaçlar ve kardan başka bir şey yoktu.
Ejderha da peşine düştü. Ejderhanın varlığı karların erimesini hızlandırıyordu. Uçmuyor ama yerde koşuyordu. Ya da koşmaya çalışıyordu. Eğer ölümüne korkmasa ejderhanın haline gülebilirdi.

Lucas ejderha tarafından tekrar yakalanınca bu olay gerçekten canını sıkmaya başlamıştı. Sertçe bir taştan masanın üzerine atıldı. Ejderhanın sivri pençeleri sırtına battığını yeni fak ediyordu. Beyaz kıyafetleri yer yer kan olmuştu.
Ejderha Lukas’a doğru yaklaştı. Ejderhadan gelen sıcaklık artmaya başladı. Oturduğu kaya dağı ısınmıştı. Derin bir nefes alıp soludu. Bakışları iyice değişti. Göz bebekleri gittikçe büyümeye başladığında geri çekildi. Sırtındaki ağrı daha da artmış, kan neredeyse tüm kıyafetine yayılmıştı. Lukas anlamıyordu, bilinmezi beklemek onu çok daha fazla yormuştu. Ejderha biraz daha beklerse zaten kan kaybından ölecekti. Kendini tutamadı ve bağırdı.

“Öldüreceksen öldür ya da beni rahat bırak seni pis alev topu.” Sesi istediği kadar gür çıkmamış, korkusu hissediliyordu. Ejderhanın üzerinden kıvılcımlar uçuşmaya başladı. Uçuşan kıvılcımlardan biri Lucas’ın yanağına vurunca canını yakmıştı.

Kıvılcımlar hızla arttı. Ejderhanın koca selüeti görünmez oldu. Yerini daha sonra çıplak bir oğlana bıraktı. Lucas’ın ağzı bir karış açıldı. Gözleri biraz daha açılırsa dışarı fırlayabilirdi.

Yavaşça ona yaklaştı. Ve tek dediği “Sen bir erkeksin.”
Bu söylediği tüm korkusuna rağmen onu çok öfkelendirmişti. Yerinde doğrularak: “Ne yani daha yenimi anlıyorsun seni ahmak.” Bağırması ve acı çekmesi bir olmuştu. Vücudu soğuk soğuk terliyordu. Titremeye başladı. Konuşmak istiyor ama konuşamıyordu. En sonunda kendini karanlığa bıraktı.

Lukas kendine geldiğinde ilk gözlerini açamadı. Uzun zamandır uyuduğu için dili damağı kurumuştu. Biraz daha bekledikten sonra yavaşça gözlerini açtı. İlk gördüğü yerde kilimin üzerinde uyuyan yarı çıplak ejderhaydı. Korkudan sesli bir nefes aldı. Doğrulmaya çalıştı fakat sırtının ağrısı buna izin vermedi.
Üstüne bakınca bular onun kıyafetleri değildi. Sırtına elledi ve sarılı olduğunu fark etti. Ne yani ejderha ona yardım mı etmişti. Yavaşça yattığı yerden kalktı. Etrafına baktı. Burası bir mağarayı andırıyordu. İçerisinde yataktan başka bir şey yoktu. Bir ejderhanın yatağa ihtiyaç duyması onu şaşırttı.

Ejderhayı uyandırmadan yavaşça mağaradan çıktı. Burası adeta labirent gibiydi. Bir dağın içi oyulmuşta ejderhalara yuva yapılmıştı. Çıkışı bulmaya çalıştı. Hem susamış hem de çok acıkmıştı. Bu kadar ıssız bir yerde nasıl yiyecek bulacaktı ki. Ne kadar yürüdü bilmiyor ama en sonunda çıkışı çıkmayı başardı.

Dışarı çıktığında güneş gözlerini kamaştırdı. Bulutlar dağılmış, karlar erimişti. Hava da ısınmıştı. O, ne kadardır uyuyordu. Resmen bahar gelmişti.  Yavaşça ilerledi. Yerden yeni çıkmaya başlayan çimenlere üzülerek bastı. Temiz havayı derince soludu. Havanın temizliği başını döndürmüştü.
İleride bir kayanın dibinden su akıyordu. Hızla ilerleyerek suyun yanına çöktü. Hızlıca sudan içmeye başladı. Kana kana içti. Ah sanki yıllarca susuz kalmıştı.

O anda arkasından bir ses duydu. “Nereye kaçıyorsun küçük fare?” korkudan sıçrayarak kalktı.  Lucas geri geri gitmeye başladı. Yerdeki taşa takılıp kıçının üzerine düştü. Oğlan ona gülmeye başladı.
Lucas korkuda ağlasa mı oğlanın gülmesine şaşırsa mı bilemedi.  “B- be- ben evime gideceğim.” Dedi zorlukla. Oğlan bunu onaylamıyormuş gibi başını sağa sola salladı. “Seni iyileştirdim. Sana kıyafet verdim. Bana minnettarlığı göstermek için bundan sonra benim esirim olacaksın.”

Lukas ona inanamıyormuş gibi baktı. Sırtının ağrısını umursamadan hızla ayağa kalkıp ona yaklaştı.  “Beni sen kaçırdın be. Hem beni yaralayan da sendin. Ödeşmiş olduk.” Oğlan cık cıklayarak Lucas’ın dibine girdi. “Eğer biraz daha lak lak eder ve bana karşı çıkarsan, bu akşamki yemeğim sen olursun.” Diyerek kıvılcımlar çıkarmaya başladı.

Lucas onun dönüşmesinden korkarak dibindeki oğlandan biraz uzaklaşıp başını salladı.
“Tatmin olan oğlan Lucas’a bir el hareketi yaparak kendisini takip etmesini istedi. “Göller çözülmüştür. Hadi gel biraz balık avlayalım köle.”

O bir prensti ve köle lafından hiç hazzetmezdi. Sinirle söylendi. “Lucas!” dedi yerinde durarak. Oğlan ona döndü. “Lucas ne?” dedi anlamayarak. “Benim ismim Lucas. Köle değil.” Dedi.  “Benimde Elio. Şimdi düş peşime. Çok işimiz var.” Diyerek yamaçtan aşağı indiler.

EJDER'İN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin