Herkese merhaba ben geldim. Keyifli okumalar.
Kış aylarını severdi Lucas. Karın yağışını, kara basınca çıkan sesi ve karda sevdikleriyle vakit geçirmeyi. Bazen hüzünlü bazen huzursuz geçse de kışları, içini ısıtacak bir sevdiği varken yanında geçerdi tüm titreyişi. Şömineden yanan odunların çıtırtısı eşliğinde elindeki örgüyü örerken bir yandan da Lenora'nın yapıp yapamadığına bakıyordu. Kızı el işlerine meraklıydı, Lucas'tan gördüğü her şeyi denemek istiyordu. Bazen çabuk sinirleniyor giriştiği işi yakıp kül etse de Lucas ona kızamıyordu.
Sanki Lenora ve Leonard rolleri değişmişti. Afacan Leonard gitmiş ağır başlı bir genç gelmişken, uslu kızı gitmiş çabuk harlayan cadaloz gelmişti. Elio Lenora'yı sinirlendirmek için cadaloz dediğinde evde kıyametler kopuyordu. Lucas kimin baba kimin çocuk olduğunu her vakit içinde sorgulamıyor değildi.
O sırada Elio evden biraz uzaklaşmış aşağıdaki ormanlıktan biraz ağaç kesmiyordu. Leonard el arabasına babasının kestiği odunları yerleştirip evin yanındaki küçük kulübeye koyuyordu.
Elio yeterince odun biriktirdiğini düşünerek oğluyla beraber evlerinin yolunu tutmuştu. Kar yağalı çok olmuş geriye sadece sessizlik içinde huzur kalmıştı. Soğuk havaya rağmen ateş gibi yanan vücutları nedeniyle ince bir kazakla dışarıda duruyorlardı.
Lucas ne kadar dil dökse de iki ejderhaya söz dinletmek mümkün olmamıştı. Baba oğul dışarıdaki ev işleriyle ilgilenirken Lukas ve Lenora şömine başında keyif yapıyorlardı.
Yine deniz kenarından geçtikleri vakit istemeseler de gözleri sıra sıra dizilmiş gemilerdeydi.
"Bu ara çok sessiz değiller mi baba?" Elio başını sallayarak bir süre olduğu yerde durarak gözlerini gemilerde gezdirdi. Önceki aya nazaran gemiler daha uzakta duruyordu, artık sık sık kayıkta adamlar kıyıya yaklaşmıyordu. Yarım yüzyıl öncesi duya atılan tuzaklar gelişmiş gemiler için çocuk oyuncağıydı. Bu yüzden karadan da tuzaklar hazırlamak gerekirdi. Atalarını ne kadar sevmese de dağın içine yaptıkları ev ona göre sanat eseriydi. Her türlü ihtiyaç karşılanıyordu. Sam pencere olmamasına rağmen günün belli vakitleri belli odalara ışık vuruyordu. Lucas görünce ilk şok olmuştu çünkü hiç açıklık yoktu. Fakat güneş her öğle vakti dağın en tepesine vurduğu vakit inanılmaz bir ışık huzmesi içeri sızıyor ahenkle odalara dağılıyordu. Bunu nasıl başardıklarını hala çözmemişlerdi. Biliyordu ki, Elena kazanırsa veya bu topraklara herhangi bir krallığın askeri ayak basarsa dağdan eser kalmayacaktı.
"Leo, sana dediklerimi hatırlıyor musun?" oğlunun gözlerine dikkatlice baktı Leonard ilk baş sallasa da babası sesli olarak duymak istiyordu.
"Evet baba, peki ne zaman başlıyoruz?" cevap açıktı aslında, Elio kolunu oğlunun omzuna atarak saçlarını bir güzel karıştırmıştı.
"Bu gece, annenler uyuduğu an işe girişiyoruz. Bu nedenle erken yatsan iyi olur."
Daha fazla konuşmamışlardı ikisinde içinde birtakım hesaplaşmalar ve tartışmalar zaten akıllarını yeterince meşgul ediyordu. Eve vardıkları zaman Lucas ve Lenora'nın sofrayı çoktan hazırlamış olduklarını görünce ikisi de sofraya koşmuş ama Lucas'ın bağırışı adımlarını anında lavaboya yönlendirmişti.
"Sara'dan mektup geldi." Lucas'ın sözleriyle Elio gerilmişti. Lucas'ın sesindeki ton hiç hoşuna gitmemişti çünkü. Devam etmesini istercesine başını eğip kaldırmıştı.
"sarayda bir çok Elena'nın ajanının olduğunu biliyorlardı. Ateşkes sonrası biz gittikten sonra onlarda Elena ile antlaşma imzalamak zorunda kalmış ve saray içinde kendi adamlarının gezmesine izin verilmiş. Sara hepsini gözetim altında tutsa da tanımadıkları biri Sara'nın odasını kurcalarken yakalanmış, bir şey çalmadığına kanaat getirseler de hücreye atılmış. Bunlar bir hafta önce olsa da bize daha yeni söylemeleri hiç hoş değil. Orada bir şey aradıklarını düşünüyor. Benim tahminime göre mektuptan haberi olduğunu düşünüyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER'İN KALBİ
RomanceKalbinde ne kin ne de nefret. Öyle safça sevdiler ki birbirlerini, Yaktı yıktı her yeri, ejderha ateşi. Bir esaretti aslında onlarınki, Özgürlüğe nasıl evrildi? Ölümle süzülürken, Yeşil ve gri birleşti. Ateş ve buz gibi, Eridi Ejder'in Kalbi. Mpre...