Ben geldim, keyifli okumalar canlarım. Yorumlarınızı eksik etmeyin üzülürüm yoksa. 😊
Mayıs ayından hazirana geçiş vaktiydi. Rengarenk çiçeklerden gözlerinizi alamayacağınız bir zamandı. Hava bazen mevsime tezat kar soğuğunda olsa da genellikle ılık ve güneşliydi.
Belki insanların en çok dışarı çıkmak için can atığı, gözlerini yeşilin en güzel tonundan bir an olsun ayıramadığı yılın en güzel zamanlarıydı.
Yasemin çiçeklerinin kokusu yoğunlaşmış, gelincikler her yeri kırmızıya bürünmüştü. Bahçelerde çıkan papatyalar görsel şölen yaratıyordu. Bundan en çok nasibini alan bizim küçük ejderhalardı.
Lenora, Jane ile Tiny ve Miny'yi yanlarına alarak sarayın bahçesinin en güzel köşesinde kızlara özel çay partisi düzenliyordu. Küçük ejderha hanım üç yaşına girdiği günden beri artık büyüdüğünü söylemiş ve arkadaşlarıyla partiler düzenlemeye başlamıştı. Tabi annelerinin gözetiminde, plastik çatal, bıçak ve fincanlarla olan bu parti çok özeldi.
Yere serilen kilimin üzerine minik bir masa ve sandalyeler dizilmiş, dört kıza yetecek kadar atıştırmalıklar konuşmuştu. Her birinin yanında birer peluş oyuncak vardı. Pembelere bürünmüş bu mini piknik alanı görenlerin gözlerinden kalp fışkırtacak, burunlarını kanatacak kadar tatlıydı.
Lucas ve Elio çocukları görebilecekleri bir mesafede ama onları rahatsız etmeyecek kadar uzaklıkta bir masada oturmuş yanlarındaki Lilly ve James ile uzun uzun sohbet ediyordu. Lilly oturduğu sandalyede rahatsızca kıpırdanmış ve hanımcı eşi hemen sırtına kırlent koymuştu.
Leonard gözleri dolu, elindeki çiçek buketiyle annesine koştuğunda Lucas oflayarak oğlunu kucağına almıştı. Evet çocukların arasında tek erkekti ve kızlar onu aralarına almıyorlardı. Adı üstüne kızlarla çay partisiydi bu canım.
Leonard, tatlı götürmüş, en sevdiği şekerleri vermeyi teklif etmiş hatta bahçeden çiçek toplayıp vermiş hem de her birine farklı renkte. Ama asla aralarına girememişti. Bu nedenle ağlayarak annesine kardeşini şikâyet etmeye gelmişti.
Kendisinden iki yaş küçük olan kardeşi sanki ondan daha büyükmüş gibi gösterdiği tavırlar can sıkıcıydı. Hem Jane Leonard'ın sevgilisiydi, o da savunmamıştı onu çifte yaşadığı hayal kırıklığıyla bu küçük bünyesine üzüntü ağır geliyordu.
"Baba, Lenora beni partisine almıyor. Ona biraz kızar mısın? Ama azıcık kız olur mu?" burnunu çekti ve yeşil gözlerini büyüterek babasına dönmüştü. Öyle masum bakıyordu ki bu gözler karşısında kim hayır diyebilirdi.
"Ama babacım onlar kız kıza takılıyorlar, biz seninle şövalyecilik oynayalım mı?" Leonard tahta kılıçla oynamayı sevmiyordu, ne kadar babasına ısrar etse de gerçek bir kılıç almayı başaramamıştı. Sözde beş yaşındaydı, büyümüştü işte. Küçük ejderhalar gerçekten büyümüşte küçülmüştü.
El mahkûm sıkıntıdan patlamamak için babasının teklifini kabul etmişti. Arada içli içli Jane'e baksa da önden giden babasını takip etti.
"Ama bu sefer gerçek kılıç istiyorum." kollarını göğsünde birleştirmiş büzmüş dudaklarını ve kaşlarını çatmıştı. Elio onun bu sert gözükmeye çalışan ama insanı tatlı komasına sokacak yüzünün şeklini görünce basmıştı kahkahayı. Küçük ejderhayı kucağına alarak tombik yanaklarını öpmeye başladı.
"Isıracağım bak şimdi seni. Sana gerçek bir kılıç veremem babacım, daha küçüksün. Al bakalım şimdi bunu, göster bana en sert hamleni." Leonard babasına ne kadar güçlü olduğunu göstermek için tahta kılıç mevzusunu bir kenara atarak hızla babasının üstüne atıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER'İN KALBİ
RomantikKalbinde ne kin ne de nefret. Öyle safça sevdiler ki birbirlerini, Yaktı yıktı her yeri, ejderha ateşi. Bir esaretti aslında onlarınki, Özgürlüğe nasıl evrildi? Ölümle süzülürken, Yeşil ve gri birleşti. Ateş ve buz gibi, Eridi Ejder'in Kalbi. Mpre...