"prenseslerde kalp söker,
hiç yanılmadım."🪐
Naz'dan
Soğuktan üşüyen ellerimi birbirine sürtüp ısıtmaya çalıştım ancak pek de başarı elde ettiğimi söyleyemezdim. En sonunda pes edip ellerimi ceketimin cebine koydum ve sabırla beklemeye koyuldum. Ders başlayalı epey zaman olmuştu, bu yüzden bahçe bomboştu ve ben her zamanki gibi ilk derse girmemiştim ama bu sefer girmeme sebebim biraz farklıydı.
Ömer benimle dört gündür doğru düzgün konuşmuyordu ve ben her zamanki gurursuzluğumla peşinden ayrılmak bilmemiştim. O da her zamanki gibi çabalarımı hiçe saymış ve benimle konuşmamayı seçmişti. Öfkesi bir türlü dinmiyordu, Tolga'dan neden bu kadar nefret ediyordu anlamıyordum ve o da anlamam için hiçbir şekilde yardım etmiyordu.
"Naz, günaydın." diyen sesin sahibine dönmemek için büyük bir çaba harcadım. "Benimle konuşmamak da ısrarcı mısın?"
Tolga, Ömer ile aramızın bozuk olduğu bu dört günde sürekli yanıma gelip benimle konuşmaya çalışıyordu ama benden aldığı koca bir sessizlik oluyordu, bazen de onu bir başına bırakıp kalkıp gidiyordum ancak Tolga asla pes etmiyor ve devamlı yanıma geliyordu. Tıpkı şimdi olduğu gibi yüzüne bakmıyor, tek kelime etmiyordum ve abuk subuk konuşup gidiyordu.
"Naz gerçekten mi? Atlas yüzünden yüzüme bile mi bakmayacaksın?" dedi bıkkınlıkla.
Bakışlarımda, beğenmiyorsan kalk git, ifadesiyle Tolga'ya döndüğüm de hiç beklemediğim bir şeyle karşılaştım. "Yüzüne ne oldu?"
Tolga yüzünde ki yaralara rağmen kocaman gülümsedi ve oturduğu bankta ki duruşunu düzeltti. "Aslında önemli bir şey değildi ama artık öyle."
"O ne demek?" diye sordum düz bir sesle.
"Günler sonra benimle konuşmana sebep olan şey yaralarım oldu," dedi keyifle. "Bilseydim benimle konuşacağını daha öncesinde dağıtırdım yüzümü."
"Konuşmamdan memnun değilsen gelme yanıma, sanki ben çağırıyorum." dedim sinirle ve bakışlarımı ondan çekip okulun bahçesine çevirip, sabırla Ömer'in gelmesini bekledim.
"Memnunum, memnun olmadığımı da nereden çıkardın?" Keyifle konuşan Tolga yüzünden derin bir nefes alıp sakin kalmaya çalıştım. "Benim memnun olmadığım konu, Atlas'a körü körüne bu kadar bağlanmış olman."
"Bağlanırım, bağlanmam bu seni ne ilgilendirir?"
"Tahmin ettiğinden daha çok ilgilendirir," dedi ve kesik bir nefes aldı. "Hem de Atlas'ın aksine çok ilgilendiriyor."
"O ne demek?" diye sordum merakla ve en sonunda yüzüne döndüm. Tolga yüzünde ki yaralar sanki hiç yok gibi kocaman gülümsedi ama canın acıdığı gözlerinde ki ifadeden bile belli oluyordu.
"Şu demek Naz, Atlas seni ne seviyor ne de değer veriyor. Atlas, Öykü'den sonra ilk defa biri tarafından seviliyor. Hem de böyle güzel bir şekilde, onu Öykü bile böyle sevmemişti. Sen onu hem çok güzel şekilde seviyorsun hem de iyileştirmek için çaba gösteriyorsun ve Atlas'ın kaybetmekten korktuğu şey tam da bu. Sen onun umurunda değilsin, o sadece kendisini iyileştirecek bir bakıcının kaybına dayanamıyor. Seni kıskandığını falan da düşünme, oyuncaklarını paylaşamayan küçük huysuz bir çocuk o, o kadar." dedi ve oturduğu yerden kalkıp karşıma geçti. "Atlas, Öykü dışında kimseyi sevmedi, sevemez. Kendini onun için boşa harcıyorsun, sen ondan daha iyilerini hak ediyorsun."
Tolga yanımdan kalkıp giderken sinirle ayağa kalktım ve kolundan tutup gitmesini engelledim. Sinirden dolan gözlerime inat kocaman gülümsedim. "Bunlar benim ilk defa duyduğum şeyler değil. Üstelik ben bunları senin gibi üçüncü şahıslardan duymadım, bizzat Ömer'in kendisinden duydum. Bu yüzden bana üç dakika borçlusun! Boşu boşuna üç dakikamı çaldın, koca bir saçmalık yüzünden hem de."
"Saçmalık olduğu için mi ağlıyorsun?" dedi Tolga buruk bir gülümsemeyle. "Kabul et Naz, Atlas... Pardon, Ömer seni hiç sevmedi ve sevmeyecek."
Ben Tolga'ya cevap dahi veremeden birinin kolumdan tutup kenara çekmesi ve Tolga'nın suratına yumruk indirmesi bir oldu.
"Seni bir daha uyarmayacağım Tolga," dedi Ömer küfür edercesine bir öfkeyle. "Bir daha Naz'ın yanına yaklaşırsan bu defa ecelin olurum."
Tolga yumruk yediği yanağını tutup kendine gelmeye çalışırken, ben Ömer'in kolundan tutup daha da ileri gitmesine mani olmaya çalışıyordum.
"Sonun dün akşam gibi olmasında," dedi Tolga keyifle. Ömer tekrardan Tolga'nın üzerine yürüyecekken kolundan sımsıkı tutup okula doğru yürümesini hedefledim ama Ömer bana yardımcı olmak yerine işimi zorlaştırıyordu.
"Kes lan orospu çocuğu," diye üzerine yürürken birden tüm sinirli halini kenara bırakıp bana döndü. "Naz bir çekilir misin, şimdi sana bir şey olacak."
"He çekileyim de git ağzını yüzünü dağıt değil mi?" dedim sinirle. Ömer az önceki öfkesinden eser kalmayan gözleriyle bana baktı.
"Evet," dedi ve aynı sinirle Tolga'ya döndü. Tolga'nın gülen yüzünü görmesiyle ağzını açıp tekrar bir şey söyleyecekti ki ağzını kapatmamla susmak zorunda.
"Ömer, yürü gidiyoruz!" Ömer bu defa itiraz etmek yerine önden yürümeye başladı. Sınıfına gitmek yerine kantine ilerlediğinde bende peşinden kantine gittim ve boş masalardan birine oturduk. "Sen ne yaptığını sanıyorsun? Okulun ortasında adam mı dövülür?"
"Dövülmez," dedi rahatlıkla. "Zaten bende adam falan dövmedim."
Ömer'in söylediklerini göz ardı edip, yüzünde ki yaralara odaklandım. "Senin bu yüzünün hali ne?"
"Önemli bir şey değil." dedi umursamazca.
"Ağzın gözün yer değiştirmiş hala önemli bir şey değil diyorsun. İyi ki değil!" diye sinirle konuştuğumda Ömer her defasında olduğu gibi gülümsemesini gizlemek için yüzünü başka yere çevirdi. "Sen bir de gülüyor musun?"
"Evet?" dedi belki de ilk defa gülümsemesini saklama gereği duymadan gözlerimin içine bakarken. "Naz, önemli bir şey değil. Ayrıca bence şu an soru sorması gereken benim. O ibnenin senin etrafında ne işi vardı?"
"Seni bekliyordum, geldi birden bire oturdu."
"Kalkıp gitseydin, çok mu zordu?" dedi ancak sinirle değil, gayet sakin bir şekilde soruyordu.
"Evet," dedim rahatlıkla. "Ben o kadar oturduğum yeri ısıtacağım sonra salağın biri geldi diye kalkıp soğuk banka mı oturacağım."
"Naz gerçekten derdini," dedi ve derin bir nefes aldı. "Sen beni niye bekliyordun?"
"Sence?" dediğim de Ömer bilmem dercesine dudaklarını büzdü. "Benimle konuşmuyorsun ya, af et diye konuşacaktım."
"Haa sen onu diyorsun..." diyen Ömer ile kaşlarım merakla çatıldı. "Ben senle küs falan değildim ki."
"Anlamadım?" dediğim de fark etmişti Ömer söylediği şeyi.
"Bir şey yok ya."
"Ömer!"
"Benim sana öfkem üç dakika sonra geçmişti ama sen böyle barışmak için çabalayınca ses etmedim." dedi rahatlıkla.
"Ciddi olamazsın değil mi?" dedim sinirle. "Ben senin yüzünden dört gündür ne yemek yiyebildim, ne de uyuyabildim. Pislik!"
"Tamam sinirlenmeye gerek yok, ödeştik işte. Sende Gökçe meselesi yüzünden bir hafta süründürdün beni."
"Aynı şey mi?" diye sordum sinirle. "O kız seni öptü öptü, hem de gözlerimin önünde!"
"Evet aynı şey değil çünkü ben senin o zaman kim olduğunu bilmiyordum ve bir şey hissetmiyordum. Üstelik o öptü beni, ben öpmedim."
"Peki şimdi?" diye sorduğumda Ömer neyden söz ettiğimi anlamadığı için bir süre gözlerimin içine baktı. "Şimdi bir şey hissediyor musun?"
🤍
merhabalar!
nasılsınız?
bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz?
Tolga'nın Atlas hakkında dedikleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müzik Kutusu | Texting
Teen Fiction*TAMAMLANDI* 0598***: Anlamam nedenini üzmüşler bebeğimi... Ömer: Efendim? 0598***: Yok bir şey. 0598***: Ömer bugünü not al, yaşamaya ve müzik dinlemeye bugünden sonra başlayacaksın. 0598***: Çünkü seni öyle bir sevicem ki, bana değilse bile san...